Amsterdam
Amsterdam, Venedik gibi, kanalları bol bir şehir. Venedik gibi mercan kayalıkları ve kıyı şeridi ile denizden ayrılan bir coğrafya olmadığı için havuzlar ve kanallar şehir üzerinde ağır bir koku oluşturmuyor. Yaşadığı veba belasından olsa gerek, nedense Venedik bana ölüm kokar. Ama Amsterdam? Aksine, canlı ve cıvıl, cıvıldır. Kanalların toplam uzunluğu 100 km’den fazla. Çoğu XVII. yüzyılda düzenlenen kanalları, şehre çok farklı ve güzel bir hava katıyor. Amsterdam kanalları, aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alıypr. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Amstel Nehri kıyılarına kurulması nedeniyle Amstel-reddamme adıyla anılan Amsterdam’ın kuruluşu, XI. Yüzyıla kadar uzanıyor. Protestan ve Yahudilerin, Katoliklerin dini baskılarından kurtulmak için sığındığı şehir olarak büyüyen kent, tarih boyunca önemli bir ticaret ve kültür merkezi oldu. XVI. yüzyılda güç, krallıklardan sermaye sahiplerine doğru kaymaya başlayınca sermaye sahiplerinin çoğu, paralarını güvenilir bankerlerin toplandığı Amsterdam'a taşıdılar. Amsterdam, bundan sonra gelişerek, ekonomik refahın yükseldiği bir şehir haline geldi. Değişik kültürden insanların yaşadığı kentte evler en çok 5-6 katlı ve 1-2 odalı, dar ve uzun. Ama şirin. İlgimi çeken bir başka nokta ise, perde kullanmıyorlar, ya da kapatmıyorlar. Yoldan evlerin içerisini rahatça görebilirsiniz. İnsan o zaman içeriye bakmaya çekiniyor zaten.
Amsterdam, 800 bin nüfusuyla, dünyanın en küçük başkentlerinden biridir. Buna rağmen Avrupa’nın en popüler ve en ilginç turistik şehirlerinden biri. Tarihi dokusu ve kanallarının yanı sıra; hayranlık bırakan müzeleri, şirin evleri, parke taşlı güzel sokakları, nefis çiçek pazarları, çılgın ve renkli gece hayatıyla kent, ziyaretçilerine romantik ve bohem yaşam tarzını birlikte gözler önüne seriyor. 80 kadar değişik kültürden insanları barındıran kent, tam bir tolerans ve çeşitlilik şehri. Bu özelliğinden dolayı uyuşturucu kullanımını sınırlı olarak serbesttir. Kentteki "Coffeeshop"lar, 18 yaşından büyüklere beş grama kadar hint keneviri (Mariujana) satmaya izinlidir. Bu nedenle uyuşturucu bağımlılarının tercih ettiği bir kenttir.
Dümdüz bir kent olduğu için bisiklet yaygın. Bazen de hızlı sürdüklerini söyleyebilirim. Başınıza bir kaza gelmemesi için bisiklet trafiğine de ayrıca dikkat etmenizi öneririm. Bisikletin bu kadar yaygın kullanılmasının başka iki nedeni daha var; Birisi, şehir içinde trafik sıkışıklığı ve park yeri bulma sorunu, diğeri arabalarının soyulmasından korktuğu için arabalarını kent merkezine sokmamaları. Şehir dışından gelenler, arabalarını güvenli bir otoparka bırakıp taksi veya bisikletle şehre gidiyorlar. Soygundan korkuyorlar, çünkü parasızlıktan uyuşturucu bulamayan bağımlılar, soygun yapmaktan, hırsızlıktan hiç çekinmiyor. Halkın toleransı nedeniyle kent aynı zamanda "Gay"lerin de buluşma merkezlerinden biridir.
Gezi programınızı yapmadan önce "iamsterdam.com" sitesinde "What’s On" sayfasına bakın. Merkez İstasyonun tam karşısındaki "Information Office"den harita ve broşür alabilir, Amsterdam aktivitelerini öğrenebilirsiniz.
Amsterdam yapılacak şeyler
Şehir merkezi oldukça küçük ve çoğu dar sokaklardan oluştuğundan, kenti yürüyerek kolayca gezebilirsiniz. Ayrıca kanal turu yaparak, yelpaze şeklinde genişleyen kanalları, kanal etrafında sıra, sıra dizilmiş, daracık cepheli, kırmızı tuğlalı, şirin flemenk evlerinin doyumsuz güzelliğini görmeniz mümkün. Eşsiz güzellikteki birçok köprü, şehrin 90 adasını birbirine bağlıyor. Bunlardan 8 tanesi eski, ahşap, baskül tarzındaki köprülerden oluşuyor. Magere Brug, yani Mager Köprüsünü görmeden gelmemenizi öneririm. Kanal turunu, evlerin ve köprülerin aydınlatıldığı akşam saatlerinde yapmak da ayrı bir güzellik.
Kanal çevresindeki çiçek pazarları, kente ayrı bir güzellik katar. Singel Kanalı’nda yer alan "Yüzen Çiçek Pazarı", çeşitli güzellikte çiçeklerle size rengârenk bir tablo arz ediyor. Hediyelik olarak düzenlenmiş, içi lale dolu sepetleri, dostlarınıza güzel bir Amsterdam hatırası olarak sunabilirsiniz. 1886’dan beri kurulan Amsterdam’ın bitpazarı "Vlooienmarkt" da görülmesi gereken bir başka güzellik. Burada antika tezgâhların yanı sıra; organik besin pazarı, eski eşyalar, tablolar, biblolar, rengarenk cam eşyalar ve tabii ki yine çiçek pazarı bulabilirsiniz.
Alışveriş yapılacak en iyi sokakların büyük çoğunluğu, XV. yüzyılda koyun pazarı olarak kullanılan, Muntplein-Munt Meydanı’na serpilmiş. Amsterdam’daki en ünlü alışveriş sokağı ise tren istasyonundan Dam Meydanı’na doğru ilerleyen, ana cadde Damark’a paralel uzanan "Kalverstraat".
Görülecek yerler
Amsterdam Merkez istasyonu (Centraal Station)
Görülmeye değer yerlerin başında, en başta ve bannerda fotoğrafını koyduğumuz, şehrin ana istasyonu; "Amsterdam Centraal Station" gelir. Hollanda'nın en büyük istasyonudur. Şehir içinde çalışan otobüs ve tramvayların başlangıç noktası olduğu için, şehrin merkezi olarak da addedilir. İstasyondan gezilecek yerlere, alış veriş merkezlerine kolayca ulaşabilirsiniz.
Hollanda'nın en çok ziyaret edilen yerlerinden biri olan bu istasyon, mimarisi ile ünlü. 1889'da açılan istasyonun mimarı, Rijksmuseum'un da mimarı olan Pierre Cuypers. İstasyon, Gotik ve Rönesans Revival stillerinin bir birleşimi olarak tasarlanmış. Ülkenin o zamanki ekonomik ve kolonyal gücünü kutlamak ve yüceltmek için tasarlanan bina, Amsterdam'ın eşsiz kentsel düzenini bozacağı endişesiyle baştan yer bulmakta zorlanmış ve büyük protestolarla karşılaşmış. Sonunda Amsterdam limanındaki üç yapay ada üzerine, yüzlerce kazık çakılarak inşa edilmiş. Bittiğinde ise çok takdir görmüş. İstasyon çok hareketli olmasına rağmen, geçmişten günümüze çok güzel korunmuş.
Nemo Bilim Merkezi
Doğu dokunda yer alan ve büyük bir geminin gövdesini andıran bir yapıda, birinci sınıf bir bilim müzesi. En iyi bilim müzelerinden biri denebilir. Müze, beş katlı. Her katında, tüm yaşlara hitap edecek, karşılıklı etkileşimli (interaktif) birçok aktivite var. Müzeye en az yarım gün ayırmalısınız.
Dam Square (Dam Meydanı)
İstasyon binasını arkanıza alıp, ana caddeden doğru aşağıya, yaklaşık bir km. yürüdüğünüzde, on dakika sonra Dam meydanına ulaşıyorsunuz. Yol boyunca pek çok yiyecek-içecek yerleri, hediyelik eşya dükkânları mevcut. Bunları aştıktan sonra geniş bir alana ulaşıyorsunuz. Kentin merkezinde olduğu için buraya "Kent Meydanı" diyenler de var. Meydanın tarihi XIII. yüzyıla dayanıyor. Meydan, Amstel Nehri’nin taşmasıyla oluşan göl barajı üzerine kurulmuş. Meydanın adı, ingilizce "Baraj" anlamına gelen "Dam" kelimesinden türüyor. Hemen bu meydanın yan tarafında bulunan "Balık pazarı" ise zamanla yok olmuş. Şimdilerde kentin en hareketli alışveriş caddesi olan Damrak ise o dönemde ticaret gemilerinin bu gölete ulaştığı kanalmış.
Avrupa ülkelerinin çoğunda, meydanlarda tarihi yapılar ve turistik mağazalar olduğu kadar, kafe, restoran, turistik eşya satan mağazalar görürsünüz. İnsanlar meydanlarda bir kafede oturup dinlenirken, kahve veya bira eşliğinde gelen geçeni seyreder. Hollanda ve Kuzey Avrupa ülkelerinde bunlara rastlayamazsınız. Güneyde sosyalleşme ve keyfin merkezi olan meydanlar, kuzeyde hareketin merkezidir. Bar, restoran, turistik eşya satışları yapan yerleri arıyorsanız, meydana çıkan sokaklarda bulabilirsiniz.
Dam Meydanı, yaz, kış çok canlıdır. Dünyanın her yanından gelmiş turistlerin doldurduğu meydanda, etrafınıza baktığınızda; hünerlerini sergileyen akrobatları, müzisyenleri, meraklı gözlerle etrafı inceleyenleri, fotoğraf çeken veya anın keyfini çıkaran, sırt çantalı gezginleri, ele ele, dudak dudağa dolaşan âşıkları görürsünüz. Meydan aynı zamanda çeşitli gösteriler, sergiler ve faaliyetler için de kullanılıyor.
Meydanı gezerken özellikle görmeniz gereken yerleri şöyle sıralayabilirim:
Kraliyet Sarayı (Koninklijk Paleis)
1648 yılında, Jacob van Campen tarafından yapılmıştır. Binanın maliyeti 8,5 milyon Hollanda Guldenini buldu. Binada kullanan sarımsı taşlar Almanya'dan getirildi. Ancak taşlar zaman içerisinde koyu bir renk aldı. Roma tarzı yönetici saray larından esinlenen mimar, Roma'daki kamu binalarından ilhamla yeni bir Roma tarzı yönetim binası yaratmak istemiş. Bina, çok kez "Dünyanın 8. Harikası" olarak anılmış. Zamanında Avrupa'nın en büyük yönetim binası olan bina, Hollanda'nın "Altın Çağı"nı yansıtıyor. Binanın hem içi hem de dış cephesi, dönemine özgü bir ihtişama sahip. Sembolik ögelerle dolu olan saray; güç ve bilgelik figürleri, adalet ve barışı tasvirleri, "Ikarus’un düşüşünü gösteren rölyef" ve Rambrandt’ın öğrencileri tarafından yapılan çeşitli resimler, kabartmalar, heykellerle, Amsterdam’ın gücünün doruğunda olduğu yılları, son derece başarılı bir şekilde yansıtıyor. Sarayda ayrıca muhteşem bir sanat koleksiyonu da bulunuyor.
Belediye binasının adı, 1808 yılında "Kraliyet Sarayı-Konninklijk Sarayı" olarak anılmaya başlanmış. Buraya saray deniliyor ancak sadece Napolyon’un kardeşi Louis döneminde, 4 yıl süresince saray olarak kullanılmış. Louis Bonaparte, ülkesini terk ettikten sonra Amsterdam'a geldiğinde burada kalmak istemiş. Saraydaki iki binden fazla görkemli sanat eserinin yarısı, o zaman Louis Bonaparte tarafından getirilmiş. Bugün sadece önemli günlerde, törenler için kullanılıyor.
Niewe Kerk (Yeni Kilise)
Kraliyet Sarayı'nın yanında bulunan Yeni Kilise, gotik mimarisine ait bir kilise. Adının "Yeni Kilise" kilise olması sizi yanıltmasın; kilise XV. yüzyılda yapılmış. XIII. Yüzyılda yapılan "Eski Kilise"ye bakarak adına "Yeni Kilise" denilmiş. 1814 yılından bu yana, Hollanda krallarının taç giyme törenleri burada yapılıyor. Burada düzenli org konserleri de veriliyor, zaman, zaman uluslararası sergiler de yer alıyor.
Kilise ilk yapıldığı yıllardan itibaren, Altın Çağ boyunca, kent yaşamının merkezi olmuş. Ölüler buraya gömülürken, evlenmeler de burada yapılmış. İnsanlar istedikleri zaman kiliseye girebilir, burada toplanırlar, birlikte yanlarında getirdikleri yemekleri yerlermiş. Kilisede ticaret bile yapılıyormuş.
Kilisede yer alan bu tablo, o zamanki yaşamı resmediyor.
Kilisenin en göze çarpan yeri, vaiz kürsüsü. Kürsü, Barok ahşap oymacılığı ile yapılmış. Kilisedeki org, 1670’den kalma bir org. Ayrıca bronzdan yapılmış koro sahnesi de eşsiz güzellikte. Kilise, haftanın 7 günü 10.00-17.00 saatlerinde arasında ziyaret edilebiliyor. Nieuwe Kerk giriş ücreti 15€, internetten alımlarda 10€.
Ulusal Anıt
Meydanın öbür tarafında, Kraliyet sarayının tam karşısında, 22 metre yüksekliğinde bir dikilitaş;ile"Ulusal Anıt" yükseliyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra savaş kurbanlarını anmak için, 1956 yılında yapılan anıt, özgürlüğün sembolü olarak dikilmiş. Savaşı temsil eden 4 erkek figür, barışı temsil eden kadın ve çocuk, direnişi temsil eden iki adam ve uluyan köpekler diğer sembollerin yanında tasvir edilmiş. Dikilitaş'a gömülmüş 11 vazonun içinde, vilayetlere ait topraklar, 12’nci vazoda ise Endonezya’daki "Onur Mezarlığı"ndan gelen Toprak var. Anıt, dünyanın her tarafından insanların buluşma noktası olarak sıklıkla kullanılıyor. Anıtı özgürlüğün sembolü olarak gören birçok insan, bu arada hippiler, anıtın çevresinde uyku tulumlarında uyumayı alışkanlık haline getirmişler. 24 Ağustos 1970'de, Amsterdam Belediyesi, "Damslapen-Dam Uyuyor" kararı ile alanda uyunmasını engelledi. Hippiler daha sonrasında, kentin bir başka asude yeri; Vondelpark'ta gecelemeye başladılar.
Madame Tussauds
Londra’daki Madam Tussauds Müzesi’nin bir şubesi de Dam Meydanında. Geçmişte yaşamış veya günümüzde yaşayan ünlülerin gerçeğine çok yakın görünen balmumu heykelleri burada sergileniyor. Müzeye giderseniz, son kattaki pencereden büyüleyici Dam Meydanı ve Damrak manzarasını görmeyi de unutmayın. Müzeye giriş 20 Euro.
Dam meydanını gece de ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Aydınlatmalar nedeniyle gece manzarasının da büyüleyici bir havası var.
Red Light (Kırmızı Işık) Bölgesi,
İsmi Amsterdam ile birlikte anılan Red Light bölgesi tarihinin, 1270 yıllarına dayandığı söylenir. Bir liman kenti olarak gemicilerin uğrak yeri olan kentte, tarihi boyunca uyuşturucunun olduğu kadar fuhuşun da serbest olması, gemicilerinin tercihlerinin önemli bir nedeni. Bölge adını, camekanlarda kendilerini teşhir ederek iş bulan kadınların çalıştığı odaları ve camekanları aydınlatan kırmızı ışıklı neonlardan alıyor. Bu odaların yanında bölgede, seks dükkânları, canlı seks gösterilerinin yapıldığı tiyatrolar, seks müzeleri, marihuananın satıldığı yerler de yer alıyor.
Son yıllarda Red Light'ta kırmızı ışıkların yanında mor ışıklar görülüyor. Bunların sayısı da giderek çoğaldı. Mor ışık travestiler için kullanılıyor. Aynı şekilde, gökkuşağı renkli bayraklarla donatılmış kafeler de "Gay"lerin gittiği kafeler olarak dikkat çekiyor.
Red Light'ın hemen girişinde, ironik bir şekilde, (Eski) Amsterdam kilisesi yer almaktadır. Halk arasında "Tanrı buraya gelenleri kutsuyor" diye şakaları bile yapılıyor. Dini otoriteler, kilisenin kapatılması için yıllar boyu resmi makamlara baskı yapıyorlardı. Bölge bu nedenle zaman, zaman kapatılmıştı. 4-5 sene önce bölgenin başka bir yere taşınması istendi. Doğrusu yeni bölge, eski atmosferinden ve cazibesinden çok uzak göründü bana.
Red Light, sadece erkeklerin ziyaret ettiği bir alan değil. Kadın ziyaretçileri de görürseniz şaşırmayın. Onlar da sanıyorum meraktan bölgeye akın ediyor. Bu ve benzeri yerler toplumda çok tartışılıyor. Bir yandan kimse para için vücudunu satmak zorunda kalmamalı diye düşünülse de diğer yandan acımasız kapitalizmde, çaresizlerin bir başvurusu olarak bakılıyor. Burada çalışan kadınların çoğunun ya uzak doğudan gelen göçmen kadınlar ya da üniversite öğrencileri olması, bu durumu bir nebze izah ediyor. Dünyanın en eski mesleği diye anılması, bizi bu gerçekle mücadele etmekten alıkoymamalı.
De Oude Kerk (Eski kilise)
Eski Kilise, Hollanda’nın en eski kiliselerinden birisi. Red Light Distric’te yer alan ve 1306’da inşa edilen Eski Kilise’de, 1500’lerden kalan bir kapı, 1275’de toplanan özgürlük bedelleri dâhil olmak üzere, şehrin birçok imtiyazlarının kilitli tutulduğu "Demir Şapel"e açılıyor. XVI. yüzyılda eklenen kule, harika bir şehir manzarası sunuyor. Kulenin çan seti, ülkedeki en iyi örneklerinden biri olarak gösteriliyor. Kilise, pazar hariç haftanın 6 günü 10.00-18.00, pazar günleri ise 13.00-17.30 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. De Oude Kerk giriş ücreti 15€, indirimli bilet 10€.
Zeedijk
Red Light ve Eski Kilise'yi gezmişseniz, köprünün karşısına, Amsterdam’ın en eski sokaklarından biri olan Zeedijk‘e uzanmanızı öneririm. Her Avrupa başkentinde bir "Chinatown" görürsünüz. Burası da eski binaların yanında Çin restoranları ile meşhur. Yol boyunca sıralanan binaların çoğu XV. yüzyıldan kalmış.
Westerkerk (Batı Kilisesi)
Westerkerk, eski Kraliçe Beatrix’in, 1966’da evlendiği kilise olarak ün salmış. Kentin en popüler kilisesi. 1630 yılında, Gotik mimarisiyle yapılan müze, zamanının dünyadaki Protestan kiliselerinin en büyüğü ünvanına sahipmiş. 85 metrelik kulesi, Amsterdam’ın en uzun yapısı. Kulenin içinde saatleri bildiren bir çan takımı var. Çan çekicinin ağırlığı 200 kilogram, 48 adet çanın en büyüğü ise 3.25 ton. Rambrandt’ın bu kiliseye gömüldüğü söylense de mezarının yeri tam olarak bilinmiyor. Kilise, pazar hariç haftanın 6 günü 11.00-15.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Kiliseye giriş ücretsiz, kuleye çıkış ücreti 7€.
Müzeler
Amsterdam 50'den fazla müzesi nedeniyle müzeler kenti olarak da anılır.
Rijksmuseum
Rijksmuseum, Hollanda’nın ulusal sanat galerisi olarak, Amsterdam’ın en önemli müzesi. Dünyaca ünlü sanatçılardan Rembrandt, Vermeer, Frans Hals ve Jacob van Ruysdael gibi ünlülerin eserleri burada sergileniyor. Hollandalı Mimar Pierre Cuypers tarafından 1885’te inşa edilen ve 2012’de Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından tekrar açılan Rijksmuseum’da; heykel, gemi maketleri, antika objeler, yöresel kıyafetlerden oluşan 8 bin sanat eseri sergileniyor.
Müzenin Giriş katında XVIII. ve XIX. Yüzyıl sanatı, birinci katında XVII. Yüzyıl (Altın Çağ), birinci katında Hollanda Tarihi Bölümü yer alıyor. Tarih bölümünde çeşitli savaş resimleri yanında XVII. Yüzyıl gemi modelleri, gemi enkazlarından kurtarılmış objeler gibi çeşitli eserler görebilirsiniz. Müze koleksiyonunun en geniş bölümünü, müzenin 3 katına yayılmış olan Hollanda Resimleri Bölümü teşkil ediyor.
Müzedeki "Gece Bekçisi" tablosuna ayrı bir parantez açmak lazım. Rembrandt'ın bu en meşhur eseri, aslında esrarengiz bir olayı da ortaya koyuyor. Varlıklı bir ailenin oğlu olan Rembrandt, o zamana kadar varlıklı bir hayat sürmüştü. "Gece Bekçisi" tablosunu yaptıktan sonra hayatı değişti, yoksul biri olarak öldü. Tablo, gece bekçisi olarak devriye gezen askerlerin komutanının bir cinayete kurban gitmesini, askerlerin bunu örtbas edebilmek için, cinayete "Eğitim kazası" süsü vermesini resmeder. İddiaya göre; Rembrandt cinayeti görmüş, resmetmiş ve bu nedenle yok oluşa sürüklenmişti. Mezarının nerede olduğu dahi tam bilinmiyor.
Resimlerinin yanı sıra Rijksmuseum, 35 bin kitap ve el yazması içeren iyi donatılmış kütüphanesiyle de ünlü. Burayı görmek için en az 3 saatinizi ayırmalısınız. Sanat düşkün biriyseniz bir gün dahi yetmeyebilir. Müze, haftanın 7 günü 09.00-17.00 saatleri arasından ziyaret edilebiliyor. Rijksmuseum giriş ücreti 20€, online bilet 19€, 18 yaş altı ücretsiz.
Rembrandt House Museum
Rembrandt’ın 1639-1660 yılları arasında yaşadığı, atölye olarak da kullandığı evi, 1906 yılında restore edilerek müze haline getirilmiş. Müze 1909 yılında ziyaretçe açılmış. Ünlü ressamın çizimleri, heykelleri ve tablolarından oluşan yaklaşık 250 eser, beraberinde kişisel eşyaları ve kullandığı aletler ile birlikte müzede sergileniyor. Müze, özel günler haricinde her gün, 10.00-18.00 saatleri arasında açık. Giriş ücreti 14€. I Amsterdam City Card sahiplerine ücretsiz.
Rembrandt ile ilgili gezilecek yerlerden birisi de; sayısız kafe, restoranın bulunduğu, ressamın heykeli ile ünlü Rembrandt Meydanı.
Van Gogh Müzesi
Müze, Mimar Gerrit Rietveld tarafından, bodrumla birlikte, 5 kat olarak tasarımlanmış. Müze 1973 yılında açılmış. Hollanda’nın Brabant Bölgesi’nde, bir köyde doğan sanatçı, hayatının ilk yıllarında papaz yardımcılığı, dil öğretmenliği ve resim galerilerinde satış elemanlığı gibi işler yapmış. Ancak hayatı boyunca yakasını bırakmayan epilepsi hastalığı nedeniyle bu işlerde tutunamamış. Otuz yaşına geldiğinde, huzur bulmak amacıyla resme başlamış. Resme başladığı ilk yıllarda isyankâr ruhu resimlerini de etkilemiş. Döneminin aksine, karamsar resimlerle sanat hayatına başlamış. Sonraki yıllarda, ağabeyi Theo’nun desteğiyle aldığı resim dersleri neticesinde, renkleri kullanmaya başlamış. Buna rağmen ünlü ressamın tüm resimlerinde, hüzün ve kasvetin izlerini görebiliyorsunuz. 30 yaşında resme başlayan ressam, 37 yaşında, 1890 yılında öldüğünde, resim sanatına 900’ün üzerinde eser bırakmış. Ne yazık ki hayattayken sadece tek bir resmini satabilmiş.
1973 yılında açılan Van Gogh Müzesi, sanatçının eserlerine çok geniş kapsamlı olarak yer vermesinin yanında yaşadığı dönemin sanat hayatına da ışık tutuyor. Müzede sanatçının resimleri, taslak çizimleri, kardeşi Theo Van Gogh’a yazdığı yüzlerce mektup yanı sıra Claude Monet, Edouard Manet, Renoir, Rodin ve Delacroix gibi ustaların eserleri de sergileniyor. Mimar Kisho Kurokawa tarafından tasarımlanan ek binada ise; farklı dönemlerde Van Gogh’un veya başka sanatçıların eserlerinden oluşan geçici sergiler yer alıyor.
Van Gogh'un kişisel eşyalarını görmek, sanat hayatındaki dönemleri ve hastalığının resimleri üzerine etkisini izlemek çok etkileyici. Ayrıca ressamın sanatının nasıl geliştiğini, nereden nereye geldiğini gösteren resimlerinin her biri, şüphesiz, çok değerli. Ancak içlerinde bazıları var ki fırça darbeleri ve renkleri kullanışındaki ustalığı, o dönemde yaşadığı olayların belirgin etkisi veya yeni bir tekniği ustaca uygulaması gibi farklı özelliklerinden dolayı öne çıkıyor. Usta renk kullanımıyla "Günebakanlı Vazo” isimli natürmortu, fakir köylüleri resmettiği "Patates Yiyenler", kendine özgü bir teknikle oluşturduğu "Plajda Balıkçı Tekneleri", ustalığın sadelikten geldiğini gösteren "Arles’deki Yatak Odası", kendi oto portreleri, görmeniz gereken eserleri.
Müzeyi, hakkını vererek gezmek için en az 3 saatinizi ayırmalısınız. Detaylı bir şekilde gezmek isterseniz bence bir gün ayırmak gerekir. Çünkü Van Gogh ve hüzünlü hikâyesini sindirmek zaman alıyor.
Van Gogh Müzesi giriş ücreti 19€. Müze, yıl boyunca yoğun ziyaretçi trafiğine sahip olduğu için web sitesinden önceden bilet almanızı öneririm. I Amsterdam kart ve 18 yaş altı için ücretsiz. Ancak kartla bilet aldıysanız, giriş yapacağınız zaman aralığını belirtmeniz gerekiyor. Girişte, mail adresinize gelen QR kodu ve randevu saatinizi soruyorlar. Vestiyere çanta ve montunuzu ücretsiz bırakabilirsiniz.
Stedelijk (Belediye) Müzesi
Stedelijk Müzesi modern sanat müzesi, ancak Amsterdam'daki diğer müzelere kıyaslayınca zayıf kalıyor. Müzenin koleksiyonunda bir kaç tane Van Gogh, Cezanne, Matisse, Kandinsky, Chagall, Kooning ve Rothko eseri de yer alıyor. Müze giriş ücreti 20 €.
Anne Frank Müzesi
Prinsengracht kanalına bakan Anne Frank Evi, II. Dünya Savaşını tuttuğu günlüklerde anlatan bir Yahudi kıza adanmış. Dünyanın en ünlü Nazi soykırımı kurbanlarının kısa hayatlarına adanan müze binası, 1635 yılına tarihleniyor. 1942’de Nazilerden kaçan Yahudilerden; Frank ve Van Pels aileleri, 25 ay boyunca bu binadaki gizli bir dairede saklanmışlar.
Anne Frank, 1942-1944 arasında saklandığı gizli bölmede yaşadıklarını günlüğüne kaydetmiş. Savaşın bitmesinden 2 ay önce, 15 yaşında ölmüş. Günlük, ölümünden birkaç yıl sonra, dünya çapında çok-satan bir kitaba dönüştü. Evin büyük kısmı Anne’in yaşadığı dönemdeki gibi korunarak, tarihin trajik bu dönemine ait dokunaklı bir anıt olarak gezilebiliyor.
Anne Frank Evi giriş ücreti 10 €. Evi gezmek için çok talep olduğundan, evin önünde her daim uzun kuyruk oluşuyor. Önceden bilet almanızı öneririm.
Ulusal Denizcilik Müzesi
Hollanda tarihi, denizcilikle anılır. Doğu doku "Osterdok" üzerindeki bu müzede; model gemiler, yer kü
reler, yön bulma araçları ve resimler sergileniyor. Korsan gemisi olarak tasarımlanan müze gemi, eski dönemdeki gemicilerin hayatlarından, kullandığı eşyalardan, eski gemilerden kalmış gereçlerle size masalımsı bir atmosfer yaratıyor.
Yapılabilecek diğer aktiviteler
- Kanal turlarına katılarak şehrin güzel mimarisinin içinde bir yolculuk yapabilirsiniz. Bir saatlik kanal turu 16€. Hop on-Hop off tipi kanal turu günlük bileti 21€.
- Our Lord in the Attic Kilisesi: Ev görünümünde bir kilise. Katolik olmanın yasaklandığı bir dönemde, gizli, gizli ibadet etmek için yapılmış.
- Portuguese Synagogue: İspanya ve Portekiz'den gelen Yahudilerce kurulmuş. Amsterdam'daki Yahudi topluluğunun kuruluşunu, gelişmesini, II. Dünya Savaşı'ndaki gözlemlerini öğrenmek için görmelisiniz. Sığınakta kullandıkları mum avizeler görmeye değer. Yanlardaki odalar tarih dolu.
- Jordaan: Göçmenler ve işçiler için yapılmış bu bölge, bugün, huzurlu ve muhteşem binalardan oluşmuş evlerle dolu. Sessiz, sakin, kendinizle baş başa kalabileceğiniz bir bölge. Evlerin dar cephesi dikkat çekiyor. Küçük yaşam alanlarına sahip bu evler, sanatçılar arasında çok popüler.
- Bitpazarı ve Açık hava pazarlarında mutlaka dolaşmalısınız.
- Çiçek pazarında rengârenk, çeşitli çiçekleri, laleleri izleyebilirsiniz.
- Vondelpark‘ın huzurlu ortamında çimlere yayılabilir, huzurlu dakikalar, saatler geçirebilirsiniz.
- Sex müzelerine girip, insanların garip zevklerine şaşabilirsiniz.
- Concertgebouw‘da konser dinleyebilirsiniz.
- Dünyanın en eski botanik bahçelerinden Hortus Botanicus'u gezebilirsiniz.
- Botanik bahçesine 5 dakikadan kısa bir yürüyüş mesafesinde bulunan Natura Artis Astra ise dünyanın en eski hayvanat bahçelerinden. İçinde dünyanın dört bir tarafından gelmiş, ilgi çekici hayvanlar olduğu gibi büyük bir akvaryum, planetaryum, arberetum ve bunlara ilaveten heykellerden ve sanatsal eserlerinden oluşan bir sanat koleksiyonu da var.
- Rembrandt ve Leiden meydanında soluklanıp gelen geçen çeşitli insanları, dünyanın dört bir tarafından gelen gençleri, öğrencileri seyredebilirsiniz.
- Bütün antikacıların bir çatı altında toplandığı, eskiden De Looier olarak bilinen, şimdilerde Antiekcentrum olarak anılan antika pazarını dolaşabilirsiniz. Burada dünyanın dört bir yanından gelmiş antik mobilyalar, eski tablolar, kullanılmış saatler, eski mücevherler, gümüşler, oyuncaklar arasında kendinizi kaybedebilirsiniz.
- Bir bira sever iseniz Heineken deneyimi yaşayabilirsiniz. Ülkenin ünlü birasının eğlenceli sunumlarının yapıldığı interaktif müzede bira yapım aşamasını izleyip ücretsiz bira içebilirsiniz.
- Bunların dışında, eğer şehrin dışına çıkacak vaktiniz varsa, civardaki balıkçı kasabaları arasında bot turu, Alkmaar'da peynir fabrikaları, peynir pazarı ziyareti, tahta ayakkabı üreticilerini ziyaret, tarihi yel değirmenlerini, lale bahçelerini ziyareti düşünebilirsiniz. Eğer nisan, mayıs aylarında yolunuz düşerse çiçek tarlalarını mutlaka görün. Hollanda küçük bir ülke olduğu için buralara ulaşım kısa sürede mümkün.
Ne zaman gidilir
- Amsterdam ılıman iklime sahip bir ülke. Yağışsız bir zaman bulmanız zor. Yaz aylarında genelde hava kuru ve güneşli, hava sıcaklığı 20 derecenin biraz üstünde. Fakat unutmayın ki her an yağmur yağabilir.