CİNSEL KİMLİKLER
CİNSEL KİMLİKLER
Döneminde çok ses getirmiş, 731 sayfalık bir kitap. Nefertiti’den, Emily Dickinson’a olan süreçte, insanoğlunun sorduğu; "Doğa nedir?" "Cinsellik nedir?", "Cinsel kimliklerimiz nasıl oluşmuştur?", "Cinsel özgürlük nedir?", "Cinsel kurtuluş ne demektir?", "Cinsel özgürlük ve cinsel kurtuluş talepleri modern bir aldanma mıdır?", "Feministler ve liberaller insan doğası ve cinselliği nasıl oluyor da yanlış yorumluyorlar?" gibi soruların cevabının çoğu bu kitapta toplanmış.
Antik çağlardan günümüze, "Cinsel kimliklerin ayrışmasına şahit oluyoruz. Kitap, bu ayrımın bütünlüğünü ve devamlılığını göstermek amacıyla yazılmış. Cinselliğin ve cinsel kimliklerimizin biçimlenişi;tarih; edebiyat, sanat tarihi, psikoloji, din gibi çeşitli disiplinlerden yararlanarak yapılan araştırılmalardan faydalanarak sunuluyor. Antik dünyadan, Kleopatra'ya, Mısır'ın saraylarından, Roma'dan, Rönesans ve Romantizme, oradan günümüze kadar olan süreçte, yapılan çalışmalar incelenerek anlatılıyor.
---------------oooOOOooo---------------
“Cinsiyet; kadın ve erkek arasında biyolojik olarak belirlenen farklılıklardır. Toplumsal cinsiyet ise cinsel kimliğin toplumsal kurgulanışını anlatır”
Batı kültürünün uygarlığa egemen olmasından bu yana, toplumlarda erkek egemen bir düzen hâkim olmuştur. Paglia, bu duruma tarihsel bir perspektifden yaklaşarak, Yunan mitolojisindeki Dionysos/Apollon karşıtlığında ele alıyor. Dionysos, Yunan mitolojisinde şarap tanrısıdır. Şarap sadece sarhoş edici değildir. Aynı zamanda sosyal ve faydalı etkileri de vardır. Bunun gibi Dionysos da uygarlığın destekçisi ve barış aşığıdır aslında. Fakat Paglia, Dionysos'un "Kitonyan"; yani "Şeytanî, cehennemî, toprağa dair olan" olarak nitelendiğini söylüyor. Apollon ise; düzen, akıl, adaleti temsil eder. Bu özellikleri erkeği çağrıştırır. Oysa Dionysos; kargaşa, anarşi, duygu, intikam ve kadın kavramları ile ilişkilidir.
Kitap, özellikle Orestes ve Bakkhalar adlı oyunlar üzerinde durur. Bu iki oyun, iki farklı toplum düzenini ve tarih içindeki toplumsal değişim sürecini yansıtmaktadır. Orestes trajedisi, Atina’nın Apollonik ihtişamını yansıtarak başlar. Kitonyan gücün yenilgisini kutlamaktadırlar. Orestes, tarihin; doğadan topluma, kaostan düzene, duygudan akla, intikamdan adalete, kadından erkeğe geçişini anlatır. Baba kızını, oğul anayı öldürür. Suçlu kimdir? Masum kimdir? O andan itibaren erkek egemenliği başlamıştır.
Bakkhalar'da ise, kitonyan doğa geri gelmiştir. Eser aslında ironik bir şekilde Orestes'i tersine çeviriyor. Tarih geriye doğru akarken, uygarlık doğaya döner. Her şey alt üst olur. Salgınlar, ateş, seller her şeyi mahveder. Bir yerde mahvolan toplumun Apollonik yapılarıdır. Bir başka deyişle erkek egemen toplum yıkılmış, erkek otoritesi iflas etmiştir. Kadının ön plana çıkmasıyla topluma anarşi hâkim olmuştur. Böyle bir ortamda kadın güçlüdür. Kral bile bu güç karşısında yok olacaktır. Trajedide kral Treus, Philomele'nin güzelliğinden çok etkilenmiştir. Onunla yatmak ister. Philomele razı olmayınca ona şiddet uygular, tecavüz eder. Başkalarına anlatır, otoritesini zayıflatır diye dilini keser. Bir eve hapseder. Arada bir onunla yatarak şehvetini dindirir. Sonunda zekâsı ve yaratıcı gücü Philomele'ye yardım edecektir. Üç kukla yapar, bu kukla oyunuyla kardeşine mesaj gönderir, birleşirler. Kralı ve oğlunu yok ederler.
Apollon/Dionysos karşıtlığı, toplum içinde; kültür/doğa, batı/doğu, erkek/kadın, akıl/duygu, aydınlık/karanlık gibi farklı karşıtlıkları beraberinde getirmiştir. Atina toplum kültürü; kültüre, tiyatroya, akla önem verirken, Yunanlılara göre o zamanlar Doğu sayılan Trakya kültürü; doğaya, barbarlığa, spora, fiziki güce dayanır. Atina'da daha özgür, düşünen, sorgulayan, direnen kadınlar varken, Trakya kadınları; hapsedilmiş, itaatkâr, sorgulamadan kabullenen, sessiz kadınlar olarak olarak bilinir. Kültür, erkeklerin doğaya hükmetmek için icat ettikleri bir olgudur. Fakat kültüre, gelişen teknolojiye rağmen, kadında ete kemiğe bürünmüş olan doğa, hiçbir kalıba sığdırılamamıştır. Kasırgaların, kadın isimleriyle adlandırılması; kadının yapıcı yanının yanında, gazaba geldiği zaman ne kadar yıkıcı olduğunu simgeler. Bakkhalar adlı oyunda şarap ve doğa tanrısı Dionysos, Zeus’un oğlu olduğuna inanılmamasının ve küçümsenmesinin öcünü, kadınları sarhoş edip çıldırtarak ve teyzesi Agave’ye kendi oğlunu öldürterek alır.
Dionysos, bir doğa tanrısıdır. Bitkileri ve bu bitkilerin insanları en çok etkileyenlerini simgeler. Ama onun simgelediği asıl büyük güç, doğadan çok, insanla doğa arasındaki ilişkidir; insanı doğanın sırlarına ulaştıran da budur. İnsan, hayatın kaynağındaki kudretlere nasıl ulaşabilir, ruhunu onlarla nasıl kaynaştırabilir? Tabii ki aklın kıskacından, baskısından, cenderesinden kendini kurtararak. Bunun için en rahatladığı zamanlar; coştuğu, taştığı, seviştiği anlardır. Doğaya döndüğü anlar; ruhumuzdaki ilkel, kaba ve vahşi kaynaklara döndüğümüz, bizi doğadan uzaklaştıran aklı bıraktığımız, kendimizi kaybettiğimiz, kendimizi soyduğumuz anlar. İnsanlar müzik, dans ve şiir içinde, hayatın kaynaklarına ulaşıyor ve orada kendilerini unutarak tanrı kudretiyle doluyorlardı.
Ne kadar engellesek de cinsellik, doğal güdümüzdür. Kitonyen dünya iş başındadır. Yarattığı dürtüler, akıl dünyası ile açıklanamaz. Apollonik Yunanda erkek güçlüdür. Kendini Tanrı gibi görür. Kabına sığmayan, ne zaman ne yapacağı belli olmayan, cüretkâr kadını istemez. Onu; tanıyamadığı, belirli bir kalıba koyamadığında, hükmedemediğinde; o varlıktan tedirginlik duyar, korkar. Erkeğin kadına uyguladığı baskının temelinde bu vardır
Dionysos'un sosyalliğine, kadınlarla ilişkisine karşın Apollon, hep yalnızdır. Apollon’un aşkları da uydurmadır. Mitolojik ikizler çoğunlukla erkektir. Ama Apollon ile kardeşi Artemis kız ve erkektir. Artemis iffeti temsil eder. Apollon gibi Artemis de soğuktur. Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis heykeli Efes’tedir. Efes kentinin efsanevi kurucuları Amazonlardır. Amazon, "Memesiz" demektir. Böyle olmasına rağmen Yunanlılar, biçim kaygısından dolayı onu memesiz göstermez.
Erkeklerle bütünleştirilen Apollon, doğanın akışını sabitleme, onu bir kalıba sokma, tanımlama çabası içindedir. Bunun için her şeyi kavramsallaştırmaya çalışır. Kadın ise her şeyi kendi doğasında yorumlamaya çalışır. Bu farklı bakış, sanata da yansımıştır.
Sanatı erkek yönetir. Erkek için sanat, kadına yöneltilmiştir. Güzellik Apollon için donmuş bir karedir. Doğa ise onu gören, yaşatan gözdür. Bu nedenle her sanatçı, kitonyen dünyayı bozguna uğratmak adına Apollonca düşünür.
Dionysos'un mitolojik özellikleri; tablolara, rölyeflere, heykellere, fresklere yansıtılmasıyla her zaman sanatın ana temalarından biri olmuştur. Dionysos'un temsil ettiği anlayış, ruhun sanata yansımalarıdır. Çoğunlukla anarşist mesajlar içerir. Aklın karşısındaki içgüdü ve duygu, mantık dünyasına karşıttır. Artemis’i kadınlaştırır, sakinleştirir. İffeti yumuşatır, sıcak kanlı yapar. Rahibelere, gösterişsiz bakire kızlığı atfeder. Oysa iffet, Yunan’da; güç, cesaret, özgürlük metaforuydu.
Camille Paglia, kadının bu gizemli yönüne ışık tutmak için kitabında, Mısır Kraliçesi "Nefertiti"den de bahseder. Güzelliği ile dillere destan olan ve yaşadığı aşk ile destanlara konu olan Mısır Kraliçesi Nefertiti'nin güzelliği, ölümünden binlerce yıl sonra bile konuşulmaktadır. Nefertiti'nin tam olarak nereden geldiği, kökenin ne olduğu bilinmiyor. Güzelliğinden dolayı ona "Güzellik geliyor" anlamını taşıyan "Nefertiti" ismi verilmiş. "Güzellik bela getirir" derler. Bu söz belki de onun hikâyesinden kaynaklanıyor.
Nefertiti’nin büstü, 1912 yılında bulundu. Büst; Akhenaton’un hükümranlık dönemine aittir. Bunu tanrı tanımazlık olarak niteleyenler de olmuştur. Akhenaton, daha o zaman tek tanrıya inanıyordu. Bu dönemde Antik Mısır'da, sanat ve din gibi birçok değerde değişim yaşandı. Akhenaton, tapınaklardaki bütün putların kırılmasını, duvarlardaki tanrı isimlerinin kazınmasını emretti. Bu resimler daha çok Tanrıların kadınlarla cinsel ilişkiye girdiklerini gösteren resimlerdi. Halkın bundan böyle sadece güneşe tapacağı yeni bir din kuruldu. Bu değişimde kraliçe Nefertiti'nin rolü büyüktü. Bundan dolayı öteki ilahlara tapan rahipler tarafından lanetlendi.
Nefertiti büstü, kireç taşı ve diğer plastik katkılarla boyanmıştır, göz yerine bir kristal yerleştirilmiştir. Kulakları ve alnındaki mukaddes yılan ise kırılmıştır. Bugün sol göz bebeği kayıptır, belki de hiç var olmadı. Bu tanrıların belki de lanetiydi. Onu temsil eden parçanın bir kısmının eksik olmasını, onun dünyevi gücüne vurulmak istenen bir darbe olarak yorumlayanlar oldu. Paglia'ya göre büst, tahammül edilemeyecek kadar keskin hatlara sahip. Hiçbir zaman tam anlamıyla, yeniden üretilemeyecektir. Onun taşıdığı ifadeyi yumuşatmadan, kadınlaştırmadan, insanileştirmeden bu mümkün değildir. Bu büst, sanatsal bir anıttır. Bütünsel, yüce, haşin ve yabancıdır. Popülaritesini; yanlış anlaşılması ve eşsiz özelliklerinin açığa vurulmamasına borçludur.
Nefertiti büstüne verilebilecek en yerinde tepki, korkudur. Bedensiz korkunç bir baştır. Felç olmuştur, felç edicidir. Kedininkini anımsatan sürmeli gözleri soğuktur. Sunduğu her şey apaçık ortada olamayacak kadar gizemlidir.
Doğanın akışına karşı en etkili silah sanattır. Sanat düzendir; adil, kibar, güzel olması gerekmez. Keyfi, haşin, zalim de olabilir. Ahlak ile alakası yoktur. Sanatın işlediği her konu karşıtının tehdidi altındadır. Suçla yüklüdür. Batının bastırılmış duygusal hayatının keşfi sanatla, bastırılmış cinselliğin keşfi porno ile olmuştur. Porno da bir sanattır, yasaklanamaz.
Şiirdeki her düşüncenin esası duygudur. Her sözcük, duyguların kontrol edilemez şiddetini yansıtır. Duygu ise kaostur. Sanat bir kutsal alan, "Teomonos"tur. Bu alana giren herşey değişime uğrar. Sinema yıldızlarından, mağaradaki bizonlara kadar bütün temsili varlıklar, içinden çıkamayacakları bir öteki hayata girerler.
Dünya Savaşları dönemindeki acılı ve tepkili sanat; yıkıcı, yenilikçi ve devrimcidir. Sürrealizmin bilinçaltı kontrolsüzlükleri, Ekspresyonizmin coşkun duygu dökümleri Diyonistik tavırlardır. Kendi içinde bir haykırış, trans ya da ayin olarak düşünülebilir. Sürrealistler neredeyse doğrudan diyonysos’cu bir tutumla uyuşturucuya bilinçli olarak yönelmişlerdir. Onlar için bilinçaltı dünyasına daha rahat girebilmek, uyuşturucu maddeler ve hipnoz ile mümkündür. Böylece sanatsal yaratının düzeni, tüm zincirlerden kurtulmaktadır. Uyuşturucu, tüm duyuları sistematik olarak düzensizleştirmekte, Sürrealizmin bilinçaltı arayışlarına yardımcı olmaktadır. Bu da Dionysos ayinlerindeki şarapla kendinden geçme halidir.
XX. yüzyılla birlikte sanatta tamamen yeni oluşumlar doğar. Tüm radikal arayışların sonucunda, sanatta bir "Gösteri" fikri belirir. Büyük bir değişimle sanat, sözel niteliklere, tiyatroya, dansa ve müziğe açılır. Bu açılım, Çağdaş Sanatın en önemli anlatım yöntemlerini oluşturur.
Aslında Apollon/Dionysos, kültür/doğa, erkek/kadın, mantık/duygu gibi ikilikler , karşıtlıklar; evrende uyumlu bir şekilde birbirini tamamlamalıdır. Ancak, Batı dünyasında bu uyum ve denge bir türlü yakalanamamıştır, aksine bunlar sürekli bir mücadele içindedir. Kadın ve erkek arasındaki uyum yok olduğunda, kadın değişerek yıkıcı bir güce dönüşür.
Kadın, sanılanın aksine "Aciz, yalnız ve savunmasız değildir. Zor durumda kaldığında, zekâsını kullanarak yaratıcı işler ortaya çıkarabilir. Erkeklere karşı; "Doğa Ana" tarafından korunmaktır.
Camille Paglia hakkında
1947 yılında doğmuş, ABD'li feminist bir yazardır. Aynı zamanda akademisyen ve sosyal eleştirmendir. 1984 yılından beri Philadelphia Edebiyat ve Beşeri Bilimler Üniversitesi'ndedir. Beşeri Bilimler ve medya alanında çalışmaları araştırmalar yapan ve kültür eleştirmenliği yapan Prof. Paglia, 1968 yılında Binghamton New York Üniversitesi'nde lisans eğitimini, 1971 ve 1974 yılları arasında da Yale Üniversitesi'nde doktorasını tamamlamıştır.
Paglia, dört kitabıyla en çok satan yazarlar arasına yerleşmiştir. "Cinsel Kimlikler" "Cinsellik, Sanat ve Amerikan Kültürü", "Vamplar ve Yosmalar" ve "Kuşlar". (Kuşlar, Alfred Hitchcock tarafından filme çekilmiştir.