Fırtına Vadisi, Kaçkar Havzası

Fırtına Vadisi, Kaçkar Havzası



Fırtına Deresi; 3700 metre yükseklikteki Verçenik Dağı'ndan doğar. Çad'da; Kaçkar Dağları'nın Karadeniz'e bakan yamaçlarından akan derelerden beslenen Hala Deresi'yle birleşir. Fırtına Vadisi, bu dereler ve kollarını kapsayan alan boyunca uzanır. Kaçkar Milli Parkı'nın büyük bölümü de bu havza içinde yer alır. Yüksek debili ve 68 Km uzunluğundaki dere, Pazar-Ardeşen sınırından Karadeniz'e dökülür.

Vadi; coşkulu deresi, etrafında yükselen basamak taraçaları, bu taraçalarda yer alan çay tarlaları, yemyeşil bitki örtüsü, bahçeler arasında yer alan göz alıcı konakları, üzerindeki kemer köprüleri ile ziyaretçilerine doyumsuz seyir zevki sunar. Bunun yanında, bölgenin esprili, cana yakın insanları ve zengin kültürü, her yıl milyonlarca ziyaretçiyi kendine çeker.

Kıyıdan 40. km sonra birden duvar gibi dikleşen dağlarda sizi hırçın bir coğrafya beklemektedir. İki bin metrenin üzerinde, gittikçe daralan, derinleşen çıplak vadiler ne kadar dingin bir atmosfer yaratıyorsa; yükseklerden gelmenin coşkusuyla çağıldayan, vadiler arasında kıvrıla kıvrıla akan buzul ve kar suları insana o kadar heyecan veriyor.

Yârine bir an önce kavuşmak isteyen sevgili gibi coşkuyla hoplaya, zıplaya akan dereler ve onların oluşturduğu şelaleler bir yanda; sivri tepeler arasında kalan yaylalar, göller bir diğer tarafta; yaşattıkları tezatlıklar, insanı önce afallatıyor, şaşırtıyor, sonrasında insanın içini inanılmaz bir yaşama sevinciyle dolduruyor. Bu cennet vadiye girişte insan durup düşünmeli. Zira vadi, uyuşturucu gibi insanda bağımlılık yaratıyor. Bir kez girdiğinizde tekrar, tekrar buraya gelmek istemeniz kaçınılmaz.

Fırtına vadisinin güney sınırını Kaçkar Dağları teşkil eder. Bu dağların önemli zirveleri, ülkemizin en yüksek noktaları arasında yer alır; ülkemizin 4. en yüksek tepesi Kaçkar Dağı (3937 m), Verçenik Dağı (3711 m), Bulut Dağı (3562 m), Altıparmak Dağı (3492 m). Vadide yükseltinin kısa mesafelerde artması neticesinde dağlar; deniz kıyısından kuş uçuşu 40 km mesafede birden 3900 metrelere ulaşır. Bu yükseklikleri nedeniyle zirvelerde kutup iklimi hüküm sürer.

Bu nefis coğrafyada, kar sularının ve buzulların oluşturduğu dereler, dağların yamaçlarından akarken; tepelerde, vadi aralarında, dağlar arasında, ormanın içinde birçok irili-ufaklı şelaleler meydana getirirler. Şelalelerin güzelliğini, coşkusunu hayranlıkla izlerken; dağlar, tepeler arasında gizlenmiş yüzlerce göl, dinginliği ile sizi beklemektedir.

Her mevsim yoğun yağış alan bölgede metrekareye yılda 245 cm3 yağış düşer. Yükseklerde sıcaklık kış aylarında -70 C’ye kadar inebiliiyor.

Tarihçe

Bölgede ilk yerleşim bilgileri MÖ V. Yüzyıla kadar gider. Bu dönemde yerel halk, dağlık alanlarda bağımsız bir şekilde kendi kendilerine yaşamış. Geçimlerini ise arıcılık, keten dokumacılığı, balıkçılık ve hayvancılıkla sağlamışlar. MÖ 331 yılında Büyük İskender’in egemenliği altına giren bölge, daha sonra Pontus Krallığı’nın ve sonrasında Osmanlıların egemenliği altına girmiş.

Çamlıhemşin

Fırtına Vadisi üzerindeki en önemli yerleşim birimi, kıyıdan 22 km. içerde bulunan Çamlıhemşin'dir. Özellikle yayla turizminin en bilinen merkezi durumundaki Ayder Yaylası; kaplıcasıyla, Gelin Tülü Şelalesi ile Çamlıhemşin'e bu popülerliği kazandırmış. Ancak üzülerek söylemeliyim ki bugün bu güzel yer, Ayder; yine turizmin getirdiği sıkıntılar nedeniyle popülerliğini gittikçe kaybetmektedir. Buna rağmen Çamlıhemşin; sınırları içinde kalan ormanları ve diğer yaylaları, kültürü, dereler üzerine inci tanesi gibi sıralanmış tarihi kemer köprüleri, konakları, şelaleleri ve Zil Kalesiyle gene popüler kalmayı hak ediyor.

Zir Kale (Zil Kale)

Halk arasında Zil Kale denmesine rağmen asıl adı, aşağı kale anlamına gelen Zir Kale'dir.  Adeta kartal yuvasını andıran kale, bölgeyi ve kervan yollarını korumak amacıyla yapılan bir dizi kale arasından, ayakta kalan iki kaleden biri. Çamlıhemşin'in 12 km güneyinde kalan kale; Fırtına deresinin batısında, vadiye hâkim bir kaya üzerinde yer almaktadır.    

XIV. yüzyılda yapıldığı düşünülen Zir Kalenin etrafı dağlar ve yoğun ormanlık alan ile çevrilidir. Kale; dış surlar, orta surlar ve iç kaleden meydana gelir. Sekiz burcu ve bir gözetleme kulesi bulunmaktadır. Dış kalenin kapısına kuzeybatı yönündeki dolgu bir yolla ulaşılır. Kale ile yolun konumu; bağlantının, dolgu yol yapılmadan önce, tehlike anlarında kaldırılan bir asma köprü ile sağlandığını düşündürüyor. Vadiye bakan duvarlarda kemerli pencereler bulunurken, diğer taraflarda mazgal delikleri yer almaktadır.

Kalenin doğa ile iç içe olması, sivri bir kaya üzerine oturmuş olması, arkasında yükselen dağların bulutlar içinde ya da karla kaplı olması; size eşsiz bir tablo görüntüsü sunuyor. Kale en son 2010 yılında yenilendi. Kalede Müze Kartı geçerli.

Kale-i Bâlâ (Yukarı Kale)

Çamlıhemşin'e 40 km uzaklıktaki Yazlık Köyü sınırları içinde, Zir Kale'nin batısında, 2800 m yükseklikte, Fırtına Deresi’ne hakim bir noktada yer alır. Bazı kaynaklarda adı ‘’Varoş Kale’’ olarak geçer. Zir Kale ile, duvar işçiliği açısından benzerlikler göstermesi, onun da aynı dönemde; XIV. Yüzyılda yapıldığını düşündürür. Sur duvarlarının kalınlığı 50 cm ile 1 metre arasında değişmesine rağmen büyük ölçüde tahrip olmuştur. Sarp bir kayalık üzerine kurulan Kale-i Bala'da Müze Kart geçerli.

Yaylalar

Sıcak yaz günlerinde hayvanların, görece serin, yüksek meralarda otlatılması kültürü, bölgede de yaygındır. Yayla; ülkemizin Güneyinde ve bazı Batı şehirlerinde, bir nevi sayfiye yeri anlamı taşırken Karadeniz'de, yılın belirli bölümlerinde hayvan otlatmak, amacıyla çıkılan düzlükler olarak anılagelmiş.  Ancak son zamanlarda bölgenin doğası, kültürü, yayla evleri, sportif etkinliklere uygunluğu, turistleri fazlasıyla cezbettiği için; yaylacılığın turistik önemi öne çıkmış.  Genellikle ham yollardan, meşakkatli bir yolculukla ulaşılan yaylaların taptaze ve tertemiz havası, sunduğu muhteşem manzaraları, esprili Karadeniz insanının sıcaklığı ile birleşince, ulaşmak için katlanılan zahmete değdiği konusunda herkes hemfikir. Gideceğiniz zamanın, sissiz ve yağmursuz bir havada olmasına dikkat etmelisiniz.

Yayla döneminin sonlarına doğru düzenlenen festivaller yöre halkının olduğu kadar turistlerin de ilgi gösterdiği etkinliklerdendir. Festivallerin en tipik özelliği ise, hep birlikte oynanan horondur. Kaçkar Havzasında ve Fırtına vadisinde horon daha çok tulum eşliğinde tepilirken, sahile yakın yerlerde ve Rize'de daha çok kemençe ile oynanır.  Figürleri; denizi ve denizden çıkan balığın can çekişini ifade eden bu titrek ve enerjik horon havalarının coşkusu, izleyen herkesi oyuna katılmaya davet eder.

Horon yapılırken el ele tutuşulur. Oynarken; vücudun titretilmesi, diz kırma, sağa sola açılma, öne eğilirken ellerin aşağıya indirilmesi, ellerin yukarı kaldırılması, ayakların yere vurulması gibi figürleri vardır. Çalgıcıların etrafında yuvarlak bir daire oluşturan oyuncuların düzenini horon başı sağlar. Yaptığı uyarılar da bir o kadar neşeli ve tipiktir; "Dik oyna dik", "Şaşma", "Al, al, aşağı al", "Yürü", "Geri al", "Yaylan", "At belini", "Kalk oyna", "Gel içeri seslen", "Canlı"...

Aslında Karadenizlinin horon tepmesi için tuluma, kemençeye de ihtiyacı yoktur. Yolda pikniğe giderken, gezmeye dolaşmaya çıkmış insanların arabalarını bir kenara çekip kendileri söyleyip oynamaları, sıkça rastlanan bir olaydır.  

Fırtına Vadisindeki yaylaların çoğuna kötü de olsa, ulaşım için yol mevcut. Böylesi hırçın bir coğrafyada vadilerin en kuytu köşelerine, dağların zirvelerine kadar çıkan ham yollar, yayla turizminin gelişmesi için büyük potansiyel. Karadeniz insanının girişimciliği ile bu potansiyel her gün daha da gelişiyor. Üstelik bu yaylalar; geniş coğrafyaları, vadiler arası bağlantılarıyla değişik turizm alanlarına hitap edebiliyor. Elektriğe sahip yaylalar, doğal olarak daha çok öne çıkıyor. 

Başlıca yaylaları aşağıda yazdım. Vadideki diğer önemli yaylalar; Hacıvanak, Hazindak, Samistal, Sal, Amlakit, Apivanak, Çiçekli, Troovit..

Ayder Yaylası

Tabiat güzellikleri, iyi korunmuş, otantik ve özgün mimarili evleri ve termal kaplıcasıyla, bölgede en önde gelen yayladır. Ayder Yaylasına; Çamlıhemşin'in güneydoğusundan yukarıya, 16 km.lik bir yol ile çıkılmaktadır. 1390 m rakıma sahip yayla; aşağıda akan Hala Deresi ve Gelin Tülü şelalesinin uğultusu eşliğinde eşsiz görüntüsü, tertemiz havası, nefis çam ormanları, zengin bitki ve canlı çeşitliliği ve otantik yayla evleriyle tam bir cazibe merkezi. Yaylada bulunan kaplıcanın, 55 derece sıcaklıktaki renksiz, kokusuz, berrak suyu; bel, kas, kemik ve eklem ağrılarına, romatizmal hastalıklara şifa oluyor.

Çam ormanları arasında bulunan Ayder, Kaçkar Zirvesi'ne kuzeyden çıkan rotanın başlangıç noktasında bulunuyor. Bölgenin en turistik yaylası konumundaki Ayder'de; yayla evlerinden dönüştürülen pansiyonlarda, otellerde, bungalov tipi evlerde konaklama olanağı mevcut. Geleneksel yayla evlerinin pansiyon haline çevrilmesiyle Ayder, artık yayladan çok bir tatil kasabası haline dönüşüyor. Her geçen gün güzelliğinden yitiren bu eşsiz manzarayı, çok geç olmadan görmelisiniz.

Kavron Yaylaları

Karadeniz'in en kalabalık yaylarındandır. Konumlarına göre Aşağı Kavron ve Yukarı Kavron olarak adlandırılır. Aşağı Kavron, Ayder’e 10 km, mesafede ve 1800 m yüksekliktedir. Yukarı Kavron ise 14 km mesafede, 2300 m yükseklikte yer almaktadır. Vadinin en bilinen yaylalarından olan 250 haneli Kavron Yaylaları arasında ayrım yapma gereği; yükselti farkından dolayı kar örtüsünün, farklı zamanlarda kalkması nedeniyle, yöre halkının her iki yaylayı da kullanmasından kaynaklanmaktadır. Ayder'den bu yaylalara, stabilize yoldan kendi aracınızla ulaşabileceğiniz gibi dolmuş seferleri de mevcut.

Ulaşımının kolay olması, kamp yapma, kısıtlı da olsa konaklama ve yemek olanaklarının olması nedeniyle turistlerin en çok ilgi gösterdiği yaylalardan olan Kavron'un nüfusu, Ağustos ve Eylül aylarında düzenlenen şenlik zamanları beş bine kadar ulaşıyor.

Kavrun da denilen yaylalar, başta Kaçkar Dağları’nın kuzey rotası olmak üzere; pek çok yürüyüş yolunun kesişme noktasında yer alıyor.  Kaçkarların muhteşem görüntüleri, yemyeşil çam ormanları arasından akan dereleri, zengin florası ile Kavron; dağcılar, doğa yürüyüşçüleri, kampçılar için bir cazibe merkezi.  Zirvede irili ufaklı üç göl var, Buzul Gölleri olarak bilinen bu göllere günübirlik yürüyüşler yapabilirsiniz. Ben çıkmadım ama, yaylanın içinden giden patikayı ve yollardaki işaretli taşları takip ederek, bazı yerlerde zorlanarak, 2,5 saatlik çıkışla ulaşıldığı söyleniyor. Kışın çok kar yağdığı için kayakçıların da uğrak yerlerinden olduğunu unutmamak lazım. Kayak severler için özel tur programları yapılıyor

Pokut Yaylası

Pokut Yaylası, bölgedeki birçok vadi gibi adını Ermenice'den almış. Adı "Rüzgârlı Vadi" anlamına gelen bu vadiye, yine Çamlıhemşin’den gidebilirsiniz. Fırtına ve Hala derelerinin oluşturduğu vadiler arasında yer alan ve 2032 metre yüksekliğindeki Pokut yaylası, Çamlıhemşin'in Ortan köyüne bağlı. Şenyuva'dan (eski ismi Çinçiva) 12 km uzaklıkta. Ancak yolunun çok meşakkatli olduğunu söylemeliyim. Çünkü Pokutlular buraya yol yapılmasını istemiyor. Ayder'in halini gördükten sonra onlara hak vermemek mümkün değil.

Pokut'a gitmek isterseniz, önce buraya her zaman ulaşımın mümkün olmadığını bilmelisiniz. Genellikle kasım-nisan ayları arasında, hava şartları nedeniyle ulaşılamayan yaylaya çıkmanın en uygun zamanı yaz mevsimidir.  Hava aşağılarda açık olsa da her an sis çökme, yağmur olasılığının bulunduğunu unutmamalısınız.

Ama katlandığınız zorluğun sonunda, yaylaya ulaştığınızda; iyi korunmuş, kendine özgü mimarisi, otantik ahşap yayla evleriyle, yemyeşil çam, ladin, kestane ormanlarıyla, aşağılara çökmüş sis bulutlarının üzerinde kendinizi masalımsı bir alemde hissediyorsunuz.  Hele gece konaklarsanız ve hava açıksa; uzansanız elinizle tutacakmışçasına yakın yıldızlarla kaplanmış kubbenin seyrine doyamazsınız. 1800 metre üzerinde ağaç olmamasına rağmen Pokut sizi şaşırtacak.

Pokut Yaylasından patika yolda 1-2 Km yürüyerek Sal yaylasını da ulaşabilirsiniz. Sal yaylasına araç girişi bulunmuyor. Pokut yaylasının arka tarafındaki toprak yolu takip ederek Maçkun boğazı, Yedikardeşler, Tahtalar sırtı ve Tanovit rotasını izleyerek 2,5-3 saatlik bir yürüyüşle, 8 Km ötedeki Hazindak yaylasını da görebilirsiniz.

İnsan Pokut'ta, sessizliğin sesini dinlerken ya da gün batımını seyrederken her şeyi unutabilir. Bir tarafınızda Kaçkarlar, diğer tarafınızda bulut denizinin üstüne doğru alçalan, sarı ve kırmızının değişik tonlarıyla türlü renklere bürünen güneşin doyumsuz seyrini ömür boyu unutamazsınız.

Palovit Yaylası

Çamlıhemşin'e 53 km uzaklıkta olan yaylaya; Çamlıhemşin’den güneye doğru; Çinçiva, Zilkale, Çat köyü, Elevit, Trovit güzergahını izleyerek ulaşabilirsiniz.  Trovit’ten sonra yaylaya 8 km kadar olan yol bozuk.   Ben henüz kullanmadım ama yapılan yeni yolla; Çamlıhemşin, Palovit Şelalesi, Amlakit Yaylası üzerinden yaylaya mesafe 36 Km'ye inmiş durumda. 

2400 m rakımlı Palovit'te, yaklaşık 70-80 hane bulunuyor. Burada hala hayvancılık yapılıyor. Bu bakımdan en kalabalık yaylalardan biri. Buradan birçok bölgeye geçiş yapılabileceği için aynı zamanda önemli bir kavşak noktası. Palovit'ten; Samistal, Apivanak, Trovit, Amlakit yaylalarına günübirlik yürüyüşler yapabilirsiniz. Suyu soğuk olduğu için Polavit Deresi ve civar derelerden kırmızı benekli alabalık tutabilirsiniz,

Yaylaya gidilecek en uygun zaman ağustos ayının sonları. Bu dönemde Palovit Yayla Şenliği yapılıyor. Fakat yaylada konaklama ve yiyecek olanakları yok. Buna karşın yaylanın kahvehanesinden bakkal alışveriş yapabilirsiniz. Yaylanın önemli bir avantajı; elektrik olması. Telefonlarınızı şarj edebilirsiniz. Ama telefonlarınızın burada çekmeyebileceği aklınızda bulunsun. Bu nedenle; meraklanmamaları için yakınlarınıza durumu önceden bildirmenizde yarar var. 

Dönüşte, Amlakit yaylasının aşağısındaki Palovit Şelalesine uğrayabilirsiniz.

Elevit Yaylası

Elevit Yaylası, Ayder'in yayla özelliğini kaybettiğini düşünürsek, vadideki en kalabalık yayla. Geleneksel yayla evleriyle ilgi çeken yaylanın rakımı 1884 m olup, hane sayısı yaklaşık 200’dür. Çamlıhemşin ile arasındaki mesafe 56 km’dir. Çamlıhemşin’den yola çıkarsanız, sırasıyla Mollaveyis, Çinçiva, Zilkale, Meydanköy, Çat köyüne kadar geliyorsunuz. Burada yol ikiye ayrılıyor, sağdan devam ederseniz, Kaleköy, Çiçekli Yaylasına kadar gidebilirsiniz. Elevit’e gitmek için ise sol yolu takip ediyorsunuz. Çat’tan sonra yaylaya kadar 7-8 km stabilize bozuk yol başlıyor.

Hayvancılığın çok önemli olduğu Elevit'te, ne yazık ki bu faaliyet, Trovit ve Palovit ile birlikte önemini gün geçtikçe yitiriyor. Son 40 yılda büyük ve küçük baş hayvan sayısı 5 binlerden 150'lere düşmüş durumda. Yaylalar artık daha çok sayfiye gibi kullanılıyor.  Bu nedenle olsa gerek, yaylalarda genellikle yiyecek imkanı bulunmazken Elevit yaylasında bakkal, kahvehane ve lokanta bulabilirsiniz.

Ulaşım sorunu olmayan Elevit yaylası, aynı zamanda horonlarıyla ünlü olduğu için buraya şenlikler döneminde gitmeniz önerilir.

Verçenik Yaylası

Verçenik zirvesi 3 711 m olmasına karşın yaylası 2 bin 618 metre rakıma sahiptir. Kaçkar zirvesinden sonra, bölgenin 2. en yüksek noktası olan bu zirve, ülkemizin de en yüksek tepelerinden biridir. Fırtına Deresi'nin kaynağı da buradadır. Çevresinde ondan fazla göl bulunur.

Yöre dilinde "Verçembekite, Verçenek, Verçenig " olarak da isimlendirilen Verçenik, Çamlıhemşin'e  60 km uzaklıkta. Her mevsim ayrı bir güzelliğe sahip olan yaylaya, Çamlıhemşin – Çat yolu kullanılarak ulaşılabilmektedir. Orta Yayla Köyü'ne 7 Km uzaklıkta olan Yayla’nın yolu engebeli ve zorlu.

Havzanın en batısında yer alan Verçenik Yaylası, ulaşımın zorluğu ve uzaklığı sebebiyle hala doğal kalmış bir yayla. Yaylada konaklama tesisi yok, kamp yapacak yer çok. Ancak çadırınızın mutlaka rüzgâra ve gece ayazına karşı dayanıklı olması gerekmektedir. Yaylada havalar çok değişkendir. Gündüzleri yakıcı güneşten korunmaya çalışırken geceleri dondurucu soğuk olacağını unutmayın. Güneş sizi yakıp kavururken bir anda sis basabilir ya da yağmur başlayabilir. Yaz aylarında buralarda çeşitli etkinlikler ve şenlikler yapılmaktadır. Yayla yakınında alışveriş yapacağınız yer bulunmamaktadır. Alışverişinizi Çamlıhemşin'den yapmalısınız.

Etrafta yürümek için veya zirveye çıkmak için birçok yürüyüş güzergahı bulacaksınız. Bazılarının taşlı ve yumuşak zemin olduğu, kayma riskiniz olduğunu bilin.  Yukardan aşağıdaki gölleri, yüzeyine yansıyan dağlar ve gökyüzü görüntüsüyle seyretmek büyük keyif. 

Verçenik 2200 m orman sınırı üstünde bulunduğu için yabani hayat ve kuş gözlemcileri için uygun bir yer değil. Bölgede bunları yapmak isteyenler, yaylaya ulaşan yollardaki ormanları tercih etmeliler. En fazla ilgi gören kuş türü, yöreye özgü "Huş tavuğu (Dağ Horozu)"dur.  Verçenik, bu özelliği ile dünyada korumada öncelikli 217 endemik alandan biridir. Bunun dışında sürmeli dağ bülbülü, akbaba, doğan, ağaçkakan, bıldırcın, çulluk, ördek, keklik gibi kuş türlerine rastlamak mümkün. Bölgede rastlanan diğer doğal yaşam türleri arasında kurt, ayı, çakal, tilki, tavsan, karaca sayılabilir.

Bölgede telefon çekmemektedir. Herhangi bir olumsuzluk ile karşılaştığınızda Verçenik Yaylası girişinde yer alan Orta Yayla Köyüne ulaşıp oradan yetkililere haber verilmesini isteyebilirsiniz. Köy halkı oldukça misafirperver ve anlayışlı insanlardan oluşmaktadır.

Gito ve Badara Yaylaları

Çamlıhemşin'den Fırtına Deresi boyunca güneye doğru ilerlerken, sola giden yol sizi Ayder ve Kavron Yaylalarına götürürken, doğru devam eden yol, sizi önce Zil Kale'ye, 15 Km sonra da bir başka yayla sapağına getirecektir. Buradan batıya doğru kıvrılarak yükselen toprak yoldan 5-6 Km'lik bir yolculukla tepeye ulaştığınızda solunuzda Gito, sağınızda Badara yaylaları kalıyor.  

Badara 1850 m rakımlı ve 15-20 haneli bir yayla. İsmini; yaylayı kullananların köyü, Hemşin'e bağlı Badara'dan (Yeni ismi Bahar) alan yaylanın ortasında ufak bir gölet var. Buna su birikintisi demek daha doğru. Badara'da su sorunu olduğu için yağmur sularını biriktirmek amacıyla yapılmış. Güneyde Altıparmak ve Kemerli Kaçkar dağlarının eşsiz manzarası insanı adeta büyülüyor. Açık havalarda Badara'dan çıplak gözle Pazar ilçesini görmeniz bile mümkün.

Gito, daha yüksek rakımlı; 2.100 metre yükseklikte. Eskiden su sorunu bu yaylada da mevcut olduğu için adı, kıtlık anlamında "Kıto" kelimesinden türetilmiş. Manzarası ve tertemiz havasıyla insanı büyüleyen Gito, 12 köy tarafından kullanılmasına rağmen hanelerin sayısı 50'yi geçmiyor. Adına türkü bile bestelenen Gito'da kamp yapabilir, gün doğumunu ve batımını izleyebilir, doğa yürüyüşüne çıkabilir, buzul göllerini ziyaret edebilirsiniz. Ancak buraya ulaşımın sıkıntılı olduğunu unutmamalısınız.

Hayalet Orman

Badara ve Gito yaylalarına çıktığımda içimi kaplayan coşku ve sevinç, dönüşte gördüğüm şimşir ormanıyla hüzne döndü. Bölgede "Hayalet Orman" diye isimlendirilen şimşir ormanı, Türkiye'nin tek yaşlı şimşir ormanı. Hayalet Orman, Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından, "Koruma altına alınması gereken 200 ekolojik bölge" arasında gösteriliyor. Yaklaşık 300 yaşında olduğu tahmin edilen ağaçların, Sibirya'dan ithal edilen kömürle yayıldığı düşünülen mantar nedeniyle, 2010 yılından sonra, kabuklarının soyulmaya ve kurumaya başladığı görülmüş. Bir başka kaynağa göre ise mantarın İngiltere'den girdiği tahmin ediliyor. Orman ağaçlarında yapılan biyolojik mücadele sonunda, 10 yıl aradan sonra şimşir ağaçlarında yeniden canlanma emareleri görülmesi sevindirici.

Türkiye'de Şimşir ağaçlarının orman oluşturduğu tek yer Fırtına Vadisi. Son derece sert ağacı nedeniyle kaşık, tarak, mekik gibi gereçlerin yapımında kullanılan şimşirlerin, ağaç boyutlarına ulaştığında kesilmesi ,yok olma riskini oluşturan bir başka etmen. Çamlıhemşin Şimşir ormanı, bu yıkımdan en az etkilenerek şimdilik orman olarak ayakta kalabilmiş. Gölgeye dayanıklı olduğundan yüksek ağaçların altında da yaşamını sürdürebilen şimşir ağacı yaprakları her mevsim yeşil kalıyor.

Göller

Fırtına vadisini sınırlayan Kaçkar Dağları üzerinde ve bölgenin 2 bin metreden daha yükseklerinde, pek çok krater gölü bulunur. Bunlar genellikle buzul aşındırmasıyla oluşmuş su birikintisi ya da küçük, küçük göllerdir.  En büyük buzul gölleri; Kaçkarlar üzerinde, 2999 m yükseklikte bulunan Ambar Gölü ile Yukarı Kavron Yaylası'ndan 5-6 saatte ulaşılan, 2900 m yükseklikteki Büyük Deniz Gölüdür. Kaçkarlar üzerindeki diğer başlıca buzul gölleri arasında en dikkat çekenleri; Kapılı Göller, Sarınçof Gölü, Meterez Gölü, Yıldız Gölü, Dönen Gölü, Kara Göl, Çermeş Gölü, Tatos (Sulak) Gölü olarak sıralanabilir.

Vadiyi güneyden sınırlayan Kaçkarların güneybatısındaki, Verçenik Dağı'nda, 3048 metre yükseklikte bulunan Yedi Göller, bölgenin bir diğer tabiat harikası buzul gölleridir. Bu göller, kırmızı ve siyah benekli alabalıklarıyla olta balıkçılarının en gözde yerlerinden biridir.

Dereler

Ülkemizin en çok yağış alan bölgesi konumundaki Kaçkar Havzası'nda; kaynaklarından, dağlarda eriyen buzul ve kar sularından, yağmur sularından beslenen irili ufaklı yüzden fazla dere vardır. Eğimli arazi nedeniyle akarsular 70 km’lik bir mesafede, 3000 m yükseklikten 0 m’ye kadar düşmektedir.

Bunlar arasında en bilineni olan Fırtına Deresi, debisi en yüksek deredir. Bunun dışında Kaçkarlar üzerindeki Altıparmak Dağı'ndan doğan Tar deresi (Kaçkar Deresi de denir) ve Kavron'dan doğan Hala Deresi de en az Fırtına Deresi kadar ünlüdür. Yüksek bölümlerde Derebaşı, Kaçkar ve Tolikçot adlarını alan Tar Deresi, sonradan Hala Deresi ile birleşip çam, meşe, kestane, gürgen ağaçlarının oluşturduğu orman örtüsüyle kaplı bir vadinin içine girip Fırtına deresine karışır.

Gito Yaylasından doğan Hemşin Deresi, Fırtına Deresi'ne bağlanan Durak Deresi, Tunca Deresi, Fırtına ve Hemşin derelerinin arasında kalan ve ''Bodaçari, Modaçar'' gibi yanlış isimlendirmelerle anılsa da resmi adıyla ''Bodasari'' Deresi, Şairler deresi (Hayva veya Yamaç dere de denilir) bölgenin öne çıkan diğer dereleridir.

Fırtına Deresi havzasını doğuda Çağlayan Deresi sınırlıyor. Yerel halk tarafından Abu Deresi de denilen Çağlayan Deresi'nin uzunluğu 34.7 kilometredir. Kaynağı 2600 metre yüksekliktedir. Nehir, Karadeniz alasının en önemli yumurtlama alanlarından biri.

Bu nehirlerin çoğunda zipline, rafting, olta balıkçılığı gibi su sporları yapıldığı gibi alabalık üretimi gibi ekonomik faaliyetler de yürütülmektedir. Kaçkar Dağlarının zirvelerindeki buzullardan kaynaklanarak yüksek debiyle akan nehirlerin buz gibi sularında yetişen kırmızı benekli doğal alabalık zenginliği, olta balıkçılarını cezbetmektedir. Bölgede olta balıkçılığı en yaygın faaliyetlerdendir.

Bölge tam anlamıyla bir dereler bölgesi. Sert coğrafyası nedeniyle çoğu yerde coşkulu akan, ancak denize döküleceği yerde, sanki sonunun geldiğini anlayan bir teslimiyet içinde sakinleşen dereler bölge kültüründe önemli bir yere sahip. Halk ağzında dere sözü eksik olmaz. Bölgenin şiirlerine, türkülerine konu olmuştur.

Köprüler

Derelerin coşkulu uğultusuna kendinizi kaptırmış içlere doğru ilerlerken birden karşınıza çıkan, aralıklarla inci gibi dizilmiş; taştan yapılmış, kemerli, tarihi köprülerin eşsiz görünümünü seyretmeye insan doyamıyor.  Çevredeki doğal yapıya son derece uygun tarzda inşa edilen bu zarif köprülerin kim tarafından, ne zaman yapıldığına dair çok az bilgi mevcut. Sadece Fırtına Deresi üzerinde, Köprüköy’den itibaren, 10 adet tarihi kemer köprü bulunuyor. Fotoğrafçıların görüntülemeye doyamadığı bu köprüler, Karadeniz ile ilgili her görüntüde yer almakta olup sadece bu köprülere özel turlar bile düzenlendiği oluyor.

Vadide, akarsuların üzerinde; tahtadan, ipten, çelik halatlardan yapılmış birçok köprü görmek mümkün. Bunlar genellikle yöre sakinleri tarafından yapılan geçici köprülerdir. İklimin etkisiyle kısa sürede yıpranan bu köprülerin yanı sıra, daha kalıcı olması amacıyla yapılan taş köprüler de mevcuttur. Yuvarlak ya da hafif sivri kemer formunda olan bu köprülerin yüksekliği, kuruldukları coğrafyanın derinliğine bağlı olarak 2-20 m, uzunlukları 20-45 m arasında değişmektedir.

Genellikle kesme taştan yapılan köprülerin çoğu, dar bir coğrafyada yapıldıklarından tek gözlüdür. Örenkit Köprüsü iki gözlüdür. Bir gözü diğerinden daha büyüktür. Bu nedenle büyük gözün olduğu kısım daha yüksekte ve kavislidir. Bölgenin tek dört gözlü köprüsü, Hemşin Deresi üzerindeki Koca köprüdür. Yapımı için bir teneke altın harcandığı rivayet edilir. Kemer ve korkuluklarında kesme taş, diğer kısımlarda ise moloz taş kullanılmıştır. Köprü yolu moloz taş ile örülüdür. Büyük kemerin oturduğu kemer ayaklarında, suyun akış hızını yavaşlatarak köprü ayaklarının zarar görmesini engelleyen taştan kaideler kullanılmış. Köprünün uzunluğu 68,80 metre, genişliği ise 3,05 metredir.

Fırtına Deresi üzerindeki köprülerin en eskisi, Şenyuva (Çinçiva) Köprüsüdür. Çamlıhemşin-Çat yolunun 7.km’sinde bulunan, kemerli ve tek gözlü bu köprü, 1696 yılında yapılmış. Bunların dışında, bölgede görülmeye değer başlıca köprüler; Şimşirli'de Şimşirli köprüsü, Çat Köyü'nde Çat Köprüsü, Çamlıhemşin-Ayder yolunun 7. Km'sinde, Hala Deresi üzerinde bulunan Hala (Güroluk) Köprüsü, Konaklar mevkiinde bulunan Makrevis (Konaklar) Köprüsü, Fırtına Deresi üzerindeki Ortan Köprüsü, Verçenik yol ayrımında bulunan Kaleköy Köprüsü olarak sıralanabilir.

Şelaleler

Fırtına Havzasında; yükseklerdeki buzullardan ve karlı doruklardan beslenen coşkun nehirler; dağlardan denize koşarken, kayaların, tepelerin dik yamaçlarında, bazen küçük, bazen de büyük şelaleler halinde çağlayarak yol alırlar. Muhteşem güzelliğiyle insanı kendine çeken, yükseklerden süzülerek aşağılara düşen şelalelerin uğultusu, çağıltısı; doğanın sessizliğini bozsa da bir ironi örneği olarak insana huzur veriyor. İrili, ufaklı onlarca şelaleye sahip olması nedeniyle "Şelaleler Kenti" adını fazlasıyla hak eden Rize şelalelerinin çoğu Kaçkar Havzasında yer alıyor. Sahip oldukları farklı özellikleri nedeniyle her birinin ayrı bir ilgi topladığı bu şelalelerin başlıcalarına kısaca göz atalım.

Palovit Şelalesi

15 metre yüksekliğindeki Palovit Şelalesi, bölgede debisi en yüksek şelaledir. Çamlıhemşin'inden şelaleye ulaşmak için, Şenyuva (Çinçiva) Köyü, Zil kale güzergâhını takip ederek; Çamlıhemşin-Çat yolunun 19. kilometresindeki çeşmeden ayrılan dört kilometrelik toprak yolu takip etmek gerekiyor. Gür bir orman içinde yer alan şelale, çevresiyle doğal bir bütünlük içinde, enfes bir görünüme sahiptir. Ulaşımı zorlu ve virajlı bir yoldan olsa da sonunda göreceğiniz manzara, bu zorluğa katlanmaya değiyor.

Palovit Şelalesi'ne ayrıca Pokut Yaylası'ndan, 2,5 saatlik, yorucu bir yürüyüşle de inilebiliniyor. Şelalenin etrafında kamp alanları ve mesire alanları bulunuyor.

Şelaleden sonra yola devam etmek isteyenler, biraz zahmetli bir güzergahtan; Amlakit, Palovit, Apivanak ve Samistal yaylalarına çıkabilirler.

Bulut Şelalesi

Ülkemizin en yüksek şelalesi olan Bulut Şelalesi'ne, Çamlıhemşin'e 11 km uzaklıktaki Kaplıca Köyü'nden, zorlu olmayan kısa bir patika yol ile ulaşılıyor. 2451 metre yükseklikteki Seyran Tepe'de yer alan ve yaklaşık 250 metrelik bir yükseklikten, dört kademede düşen şelalenin altına gelip yukarı baktığınızda şelalenin başının bulutlara erdiğini görüyorsunuz.  Adını bu görünümünden alan Bulut Şelalesi; Tar Deresi üzerindeki şelalelerin en uzunu. Bu nedenle adına Tar Deresi Şelalesi de deniliyor.

Çam, meşe, ıhlamur, kestane, gürgen ve çınar ağaçlarının arasından üzülen Şelaleye gitmek için sis olmayan yağmursuz bir günü tercih etmeyi unutmayın.

Gelin Tülü Şelalesi

Ülkemizde en bilinen ve en çok fotoğrafı çekilen şelale olan Gelin Tülü Şelalesi, tek başına Ayder Yaylası'nın ve Çamlıhemşin'in ünlenmesinin ana sebebidir. Kavron Yaylası kar sularının, 1500 metre yükseklikten süzülerek Hala Deresi’ne adeta dik bir açıyla ve müthiş bir ivmeyle düşmesiyle oluşan şelalenin görünümü, duvak tülünü andırdığı için şelaleye bu isim verilmiş.

Ülkemizin en uzun şelalelerinden olan Gelin Tülü Şelalesi’nin, çıplak gözle ancak dereye dökülen son 15 metrelik bölümü görülebilir. Tamamını görebileceğiniz en iyi nokta, Ayder’in üstünde yer alan Huser Yaylası’dır.

Ayder Yaylası, aynı zamanda havzada diğer Karadeniz yaylalarına açılan bir kapı vazifesi de görüyor. Ayder ile Avusör yaylaları arasındaki toprak yoldan 6 Km kadar ilerlediğinizde, karşınıza Ağlayansu Şelalesi çıkar. Yüksek debisi nedeniyle ancak karşıdan izleyebileceğiniz şelalenin daha ilerisinde  Koçkabanı (Didiruba) Şelalesi'ni de görebilirsiniz.

Aşıklar Takım Şelalesi

Bir başka doğa harikası, Hazindak Yaylası'ndan doğan Bebedes Deresi üzerindeki Aşıklar takım şelaleridir. Şelalelerin üç tanesi ziyaret edilebiliyor. Bebedes Deresi'nin Hala Deresi'ne kavuştuğu yerde bulunan takım şelalelerinin ilkini yol kenarından görebilirsiniz. Yaklaşık 12 metreden dökülen şelaleye yürüyerek birkaç dakikada çıkılabiliyor.

İlk şelaleden beş dakikalık bir yürüyüşle, takım şelalenin ikincisine ulaşılıyor. Daha dar bir alanda akan şelale, yüksek bir debiyle düşüyor. Bölgedeki rivayete göre, birbirine kavuşamayan iki genç, el ele tutuşarak şelaleden atlamışlar. Bu nedenle adına Aşıklar Şelalesi denilmiş. Son şelale ise yaklaşık 15 metre yükseklikten düşüyor. Şelalenin, kış aylarında soğuktan donduğu söyleniyor.

Ağaran Şelalesi,

Görünümüyle görenleri büyüleyen Ağaran Şelalesi, Çayeli'nden 12 km. kadar içerde, Yeşilırmak beldesinde bulunuyor. Şelaleye giden yol, çaylıklar arasında, Şairler Deresi boyunca uzanıyor. Taşkın ve heyelan sebebiyle yol kısmen kesintilere uğruyor.

Çok uzaklardan bile görülebilen şelalenin suları 23 metre yükseklikten, sert bir kaya zemine düşüyor. Düşen suların çıkardığı köpüklerin beyazlığından dolayı adına Ağaran Şelalesi denmiş. Şelale'nin yatağından yukarıya giden yürüyüş yolunda ilerlediğinizde, önce Orta Şelale'ye, altıncı kilometrede ise Beyazsu Şelalesi'ne varıyorsunuz. Şelalenin suyu, aşağılarda Isırlık ve Çadavur dereleri ile birleşerek Şairler Deresi adını alıyor.  

 

Diğer Şelaleler

Bunların dışında; Ardeşen bölgesinde Mulona, Morvi, Şoltoğuri, Senavat, Beyaz (Tolikçet) şelaleri; Çamlıhemşin bölgesinde Hala Deresi’ne akan, yoğun bitki örtüsü nedeniyle ancak bir bölümünü görebileceğiniz; Gürgendibi, Güroluk, Mackinin, Hancel ve Cosilli şelaleleri; Zilkale Köyü'ndeki Paslakum, Çat Köyü'ndeki Lakubar, Topluca Köyü'ndeki Çoponi (Marselavat), Çarkıruba (Komonti) şelaleleri ve burada sayamadığımız diğerleri… Dediğimiz gibi Rize bir şelaleler kenti.

Faaliyetler

Bölgenin engebeli ve sarp yapısı; yaşamına, ekonomisine, kültürüne etki etmiş. Vadide yerleşim yerleri, coğrafi yapı gereği, genellikle yamaçlara, birkaç evlik gruplar halinde dağılmış. Sık meydana gelen heyelanlar ve dik yamaçlarda tarımın zorluğu ancak sınırlı tarıma imkân verirken hayvancılık, arıcılık daha ön plana çıkmış.  Bir zamanlar hayvancılığın önemli olması nedeniyle bölgede en çok mısır yetiştirilirken; çay üretiminin gelişmesi, mısır tarlalarının yerini çay bahçelerine bırakmasına sebep olmuş. 

40 sene önce; yaylalarda, dağların ücra köşelerinde gezerken tek tük yabancıya rastlanırdı. Yerli ve yabancı turist sayısı neredeyse eşitti. Bölgenin turizm potansiyeli tespit edildikten sonra yapılan tesis yatırımları sonucunda bölgenin görünümü değişti. Bugün turizm, bölgede önemli bir ekonomik faaliyet halini almış durumda. Bölgede yürütülen turizm amaçlı faaliyetlere kısaca göz atalım.  

Kültür turizmi

Fırtına Vadisi, doğal güzelliklerinin yanında bir kültür cenneti olarak da biliniyor. Bu cennet köşe, aynı zamanda; taş ve ahşap ağırlıklı inşa edilmiş meskenleri, birbirinden farklı zevklere sahip kişilerce yaptırılmış, ihtişamlı konakları, geleneksel yaşamı, yayla yaşamı, şenlikleri, el sanatları, mutfak kültürü ile de yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Bu nedenlerle havzada turizm, giderek önem kazanıyor.

Mimari

19. yüzyıl sonlarına doğru, yöre halkından birçok kişi, çalışmak için Rusya ve Polonya’ya gitmiş. I. Dünya Savaşı'nın patlamasıyla gurbetçilerin bir kısmı oralarda kalmış, bir kısmı da geri dönerek bölge kültürüne önemli etkilerde bulunmuş. Bunların başında pastacılık ve fırıncılık gelmektedir. Bugün sadece Rize'de değil, birçok şehirde Rize kökenli pastane, fırın, pideci görülmesinin ana nedenlerinden biri budur. Bir diğer etkisi de taş işçiliğinde olmuş. Nitekim taş işçiliği,  bölge mimarisinde önemli bir yere sahiptir.

Yemyeşil yamaçlara ve tepelere serpilmiş evlerin görünümü bile nefes kesici bir güzelliğe sahiptir. Evlerin, birbirleriyle adı konmamış bir uyumu vardır. Yakın çevrenin taş ve ağaçlarından yapılan evlerin bodrum katı, yamaçların eğimine uygun şekilde moloz taşla örülmüş. Genellikle üzerine iki kat ahşap kat inşa edilen evlerin duvarlarını yağmurdan korumak için, saçaklar olabildiğince geniş tutulmuştur. Çatıların açısı, bulunduğu yüksekliğe bağlı olarak değişiyor. Çatı arasına yapılan havalandırmalarla da ahşabın çürümesi engellenmeye çalışılmış.

Bu konutlar arasında ya da yamaçlarda bağımsız olarak yükselen konaklardan ayrıca bahsetmek gerekir. Estetik görünümleri ile vakur ve bilge bir duruş sergileyen konaklar, yeşillikler arasından insanı kendisine mıknatıs gibi çekiyor. Vadinin yamaçlarına kurulmuş bu konaklar, genellikle tepeye yakın yerlerde, önünde uzanan tarlaları ve trafiği görebilecek şekilde konumlandırılmış. En önemli özellikleri, yöreye has "Göz dolması" olarak isimlendirilen ön cephe mimarisi.Yörede aynı zamanda bir statü göstergesi olan göz dolmalı konaklara başka yerde rastlayamazsınız. Son derece dikkatli ve titiz işçilik isteyen bir teknikle yapılan konaklar, yörenin en karakteristik öğeleri olmayı hak ediyor. Yapıların taş işçiliğinin yanında ahşap işçiliği de övgüyü ayrıca hak ediyor.

Konakların ahşap işlerinde dayanıklılığından dolayı genellikle kestane ağacı tercih edilmiş. Kullanılacak ahşabın hazırlanması da bir başka sanat. Kestane ağacının yapıma hazırlanması için beş yıl gerekirmiş. Ağaç suyunun iyice çekildiği şubat-mart aylarında kesilen ağaçlar, kabuğu ile bir-iki yıl; sonrasında kabuğu soyularak bir yıl daha bekletilip doğranırmış. Doğrandıktan sonra da bir iki yıl daha bekletilen kestane ağacı iyice sertleşir, içi hep sağlam ve dayanıklı kalır, dıştan bir eskime görüldüğünde zamanında müdahale edilebilirmiş. Ahşabın toprakla temas edecek yerleri de çürümeyi geciktirmek için ateşle yakılırmış.

Konakları gezerken, yöre kültürünü vurgulayan simgelere ayrı bir dikkat atfetmelisiniz. Örneğin; koç boynuzu, konağı kötü ruhlara, uğursuzluğa ve nazara karşı korumaktadır. Altı köşeli yıldızın, bölgede en sık görülen sembol olduğunu görünce insan başta şaşırıyor. Ne de olsa Yahudi sembolü. Araştırınca Allah’ın Hz. Süleyman’a verdiği insanüstü güçleri simgeleyen, iç içe geçmiş iki üçgen şeklinde olan bu figürün konağı koruduğuna inanıldığı için kullanıldığını öğreniyorsunuz. Konaklarda eski Türk inançlarına atfedilen semboller de görebilirsiniz; ölümden sonra yeniden hayata dönüşü simgeleyen hayat ağacı sembolü; yaşamın sonsuz döngüsünü ifade eden güneş figürü, Oğuz boylarından Üçok ve Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden ay-yıldız sembolü gibi. Bu enfes konakları yapan ustaların genellikle Yusuf Usta, Arif Usta gibi lakaplarla biliniyor olması da başka bir ilginç nokta. Hal böyle olunca da konaklara sanat eseri sınıfına giremiyor.

Evlerin, konakların hemen yanında yer alan, Karadeniz yöresinin karakteristik mimari örneği "Nayla (serender)"lar da görmeye değer.  Kış armudu, Laz elması gibi meyvelerin, mısır, bakliyat gibi yiyeceklerin; zararlılardan korunması, kurutulması ve saklanması için kullanılan naylalar; ahşaptan, direkler üzerine kuruluyor. Yapımlarında genellikle hiç çivi kullanılmaz. Cephelerinde ahşap süslemelere de yer verilen naylalar, yerden 2-2,5 metre yüksekte olup buraya yine ahşap, seyyar bir merdivenle çıkılıyor.

Halk kültürü ve İnançları

Bölgedeki yerleşik inançların birçok gezgin tarafından ilginç bulunduğunu da not etmelisiniz. Her ne kadar yöre halkı dinlerine bağlı olarak bilinse de günümüzde nazar, muska gibi batıl inançlar bölgede hala geçerli. Ama Anadolu’dan farklı olarak burada türbe, yatır gibi yerleri ziyaret ederek adakta bulunmak yoktur. Zaten böyle yerler de yoktur. Ama kurşun dökmek, hocaya okutmak gibi adetlere rastlanır. 

Özellikle yaylalarda yöre halkıyla yaptığınız sohbetlerden büyük keyif alacaksınız. Memleketin her yerinde "Yağmur Duası"na çıkılırken Rize'de, "Güneş Duası"na çıkıldığını; güneş veya ay tutulduğu zaman, onları tutan kötü güçleri kovmak için silah atıldığını, teneke çalınarak kötü güçlerin korkutulduğunu; doğum, evlenme ölüm gibi hayatın değişik evrelerine dair çok farklı ve ilginç adetler olduğunu zevkle öğreneceksiniz.  

Dahası; Keltler aracılığıyla İrlanda'ya, oradan da Amerika'ya geçen "Cadılar Bayramı" denilen inancın kökeninin,bu topraklarda olduğunu hayretle öğreneceksiniz. O zamanlar bölgede "Goncoloz" denilen, dağlarda yaşayan, yeni yıl (Kalanladar) zamanı ortaya çıkan, tedbir alınmazsa insanlara zarar vereceğine inanılan bir yaratık varmış. Ortaya çıktığında her şeyi yakar, yıkarmış. Kimseye zarar vermemesi için insanlar yöre yemekleri yapar, dışarıya bırakır, yaratığın yemeği yedikten sonra gitmesini beklerlermiş. Kendi yiyeceklerini korumak için de ahırların kapısını kömürle karalar; kilerlerin, su bidonlarının ağzını kapatırlarmış.  

Aynı korku ve önlemler, Anadolu'nun değişik köşelerinde de farklı isimlerle, yaşıyor. Bırakılan yöre yemekleri değişiyor. Ege'de bu yiyecek bal kabağı oluyor, yabani dağ adamı cadıya dönüşüyor. Hep gece geliyor ve yiyecekle kandırılmaya çalışılıyor. O geceler süresince birçok yerde kabak yemekleri ve tatlıları yapılır. Bu belirli günlerde kabak yiyenler yıl boyunca boğaz ağrısı görmezlermiş.

Bu inanç bölgede olduğu gibi Batı dünyasında da hala devam ediyor. Goncoloz, Batı'da olmuş Halloween, dağ adamı ya da cadı, balkabağından sevimli bir yaratığa dönmüş. Cadılar süpürgelere binerken maske takan çocuklara, yiyecekler de kapıya gelen bu çocuklara verilen şeker olmuş.

Yayla turizmi

Çeşitli turizm faaliyetleri arasında en fazla talep gören; doğal güzellikleri, tertemiz havası, etnolojik, kültürel özellikleri ile yayla turizmidir. Yaylaların turistik öneminin öne çıkmasıyla beraber yapılan konaklama, dinlenme tesisleri, bölgenin turizm potansiyelini geliştirmiş. Havzaya gelen turistler, bölgenin doğal güzelliklerinin yanında yayla kültürüne de ilgi göstererek çevrede geziler yapıyor, yayla sakinleriyle sohbetlerde bulunuyor, fotoğraf çekiyorlar. İnsanlar yayla kültürünü yakından gözlerken, geleneksel yayla yaşamını izlerken; o yaşama aktif olarak katılma, yöresel yiyecekleri tatma, kültürel faaliyetlere katılma fırsatı da buluyor.

Karadeniz'de evler genellikle birbirinden uzak konumlanmışken, yaylalarda yerleşim birbirine yakın konumdadır. Aynı yaylaya birden fazla köy yerleşmişse, aralarındaki mesafe biraz daha belirgindir. Genellikle tek katlı ve tek bölmeli olan yayla evlerinin bazılarında, yatılan, oturulan, mutfak olarak kullanılan bölümler arasına perde gerilmiştir. Çatı örtüleri ise tahta veya naylonla örtülmüş, rüzgârın uçurmaması için üzerlerine taş parçaları yerleştirilirmiştir. 

Yöre halkı da artık turistlere iyice alışmış durumda. Bölgeye daha fazla turist çekmek ve yayla kültürünü tanıtmak amacıyla yayla şenlikleri, boğa güreşleri gibi etkinlikler düzenleyerek yayla yaşamına heyecan ve renk katmaya, aynı zamanda turistleri cezbetmeye çalışılıyor. Bu gibi etkinliklerle ve tesisleriyle öne çıkan başlıca yaylalar; Ayder, Yukarı Kavron, Elevit, Hazindak, Başyayla, Çiçekliyayla, Tirovit, Palovit, Amlakit, Apivanak, Gito, Pokut, Sal yaylaları sıralanabilir.

Sportif faaliyetler turizmi

Rafting: Sportif turizm faaliyetlerinin en başında "Rafting" gelmektedir. Fırtına Deresi bütün yıl boyunca akarsu sporu için uygundur. Ülkemizde son yıllarda bu heyecan verici spora ilgi giderek artmaktadır. Yüksek debisi nedeniyle Fırtına Deresi, ülkemizde raftinge en elverişli akarsulardan biri. Bu nedenle sahilden içeriye Fırtına Deresi boyunca güneye inerken adım başında karşınıza bir rafting tesisi çıkıyor. 23 kilometrelik parkur, Çamlıhemşin'in 2 Km kadar güneyinden başlayarak kıyıya gelmeden sonlanıyor.

Dağcılık: Kaçkar Havzasında ilgi çeken bir başka turizm dalı; sahip olduğu yüksek zirveleri ve dağlık coğrafyası ile dağ turizmi. Havzada, kısa bir mesafede 4000 m’ye kadar yükselen ve kar, sis, bulutlar arasında kalan tepeler, dağcıları mıknatıs gibi kendine çeker. Nitekim Kaçkar, Altıparmak, Verçenik (Üçdoruk) dağları, dağcılık sporu bakımından ülkemizde en önde gelen yerlerdir.

Dağcıların tırmanış için ilgisini çeken diğer tepeler 3400-3700 m yükseklikte olan; Deniz Gölü Tepesi, Bulut tepe, Kemerli Kaçkar (Kındevul) Tepe, Durnağın Tepe, Dua tepe, Karataş Tepe

Yüksek dorukların yanı sıra bu dağlarda buzulların varlığı, dağcıları cezbeden bir başka özelliktir. Havzada art arda sıralanmış basamaklı buzul göllerinin olması, buzul tırmanışları için ideal bir rota.

Heliski: En heyecan verici sporlarından biri olarak gösterilen heliski de son yıllarda ilgi gören turistik faaliyetlerden biri. Kaçkarlar'da yapılan bu görece pahalı spora, özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinden, heliski tutkunu turistler rağbet gösteriyor. Ayder Yaylası’nda konaklayan kayakçılar, helikopterle Kaçkar Dağları’nın sarp eteklerine indirilerek, Kaçkarlar'ın dik yamaçlarından; Kavron, Ceymakcur ve Avuser vadilerindeki yerleşim yerlerine kadar, belirli bir parkur olmaksızın iniş yapmaktan büyük zevk alıyorlar.

Doğa yürüyüşü: Kaçkar Havzası, Doğa yürüyüşçüleri için Türkiye’deki en cazip merkez demek yanlış olmaz. Hangi mevsimde yürüyüş yaparsanız yapın, dört mevsimi bir arada yaşayabilirsiniz. Alçaklarda görülen yağmurlu ve sisli hava, yükseklere çıkıldıkça yerini pırıl, pırıl bir güneşe, rutubetsiz, bol oksijenli tertemiz havaya bırakır. Doğa yürüyüşlerini bireysel yapabileceğiniz gibi turizm firmalarının rehber eşliğinde düzenlediği yürüyüş turlarına da katılabilirsiniz.

Rutubetsiz ve tertemiz hava, aynı zamanda net bir görüntü alınmasına yol açacağı için, havza; doğa fotoğrafçıları için vaz geçilmez alanlardan biridir. Bu eşsiz güzelliği kaçırmak istemeyen fotoğraf tutkunları için düzenlenen özel turlar da olduğunu söylemeliyim. Havzada bin bir çeşit bitki, hayvan, kuş fotoğrafı yanında dağların, bulutların, yağmurun birlikteliğinden doğan nefis manzaraları yakalamak mümkün.

Bisiklet ve motorlu araçlar turizmi: Yaylaların çoğu, dağ yolları ile birbirine bağlanmıştır. Macera tutkunları için yürüyüş rotaları yanında bu dağlarda jeep, bisiklet hatta at ile dolaşmak isteyenlere uygun turlar düzenleniyor. Özellikle Kaçkar Dağları, dağ bisikleti ve motosiklet meraklıları için bir cazibe merkezi.

Dünyanın farklı bölgelerinden gelen bisiklet ve motosiklet severler, haziran-eylül ayları arasında, yayla yollarını kullanarak spor zevklerini tatmin ederken, o üç aylık sürede, dört mevsimin havzadaki doğal güzelliğin üzerinde yarattığı farklı etkileri yakından gözleyebilirler.

Yamaç Paraşütü: Çamlıhemşin Pokut Yaylası, yamaç paraşütü yapılabilecek doğal bir yapıya sahiptir. Bu sporu daha önce yapmamış olanlar için eğitim de verilmekte, rehber öğretmenler eşliğinde uçuşlar gerçekleştirilmektedir.

Olta Balıkçılığı: Fırtına deresi ve havzadaki diğer derelerde, göllerde, sportif olta balıkçılığı yapılabilmektedir. Dereler, bazı endemik balık türlerini de barındırmaktadır. Yerli alabalık diye adlandırılan Salmo turutta cinsi alabalık, dünyada İskoçya ve İsveç gibi birkaç ülke dışında ülkemizde sadece Doğu Karadeniz bölgesinde bulunmaktadır. Nesli tükenmekte olan türlerden olup son yıllarda avlanma yasağı getirilmiştir.

Yükseklerde; hızlı akan akarsuların soğuk ve berrak, bol oksijenli sularında yaşayan kırmızı benekli alabalıklar, olta balıkçıları arasında lezzetleriyle ünlüdürler. Bunun yanında derelerde kahverengi ve siyah benekli alabalıklar da yaşamaktadır. Özellikle zemini taşlı, çakıllı bölgelerde kuytuluklara sığınan alabalıklar, bir tehlike sezdiklerinde yerlerinden şimşek hızıyla fırlayıp bir başka kuytu köşeye sığınırlar. Bu bakımdan yakalanmaları kolay değildir.

Doğa turizmi

Bu kadar yağış alan, derelerle sulanan Fırtına Vadisi ve Kaçkar Havzası, haliyle zengin bir flora ve fauna yapısına sahip. Öyle ki; 88’i endemik olmak üzere 2152 bitki türü biliniyor. Bilinen omurgasız hayvan türü 669, omurgalı hayvan türü ise 350. İçerisinde bulunduğu Kafkas Dağları silsilesi, biyolojik çeşitlilik ve koruma açısından dünyanın en önemli ilk 25 noktasından birisi. Bu çeşitliliğin bir arada yarattığı güzelliği insan bir kez gördü mü; duyduğu tatmini tekrar, tekrar yaşamak istiyor.

Kıyıdan itibaren başlayan ve 1800 metre yüksekliğe kadar tırmanan orman örtüsünde; yamaçları kızıl ağaç, kayın, kestane, gürgen, çınar, meşe, dişbudak, şimşir ağaçları kaplar. Ayrıca yörede "Kumar" adıyla bilinen ve yakacak odun olarak kullanılan, başta orman gülü olmak üzere sayılamayacak kadar çok otsu ve odunsu bitki türü, bölgenin karakteristik orman altı bitki örtüsünü oluşturur.

Orman sınırının üstünde yer alan yaylalarda rengârenk kır çiçekleri, gözler önüne seyrine doyulmaz bir manzara serer. Kardelen, yabani açelya, çiğdem, orman gülü gibi binlerce çeşit kır çiçeği yayla yaşamına eşlik eder. Bu çiçekler yayla kültürüne bile işlemiştir. Öyle ki yaylacılık geleneğinde "Vargel", "Vargit" çiçekleri vardır. Vargel çiçeği açtığı zaman yaylaya çıkılır, vargit çiçekleri açtığı zaman da yayladan göçe hazırlanılır. 

Bir tür laleye benzeyen, 15-20 santim boyunda, sapının üzerinde lale gibi mor beyaz, sarı yaprakları olan "Vargel" çiçeğine, değişik mevsimlerde, anlamı aynı olan ama söylenişleri farklı, değişik isim veriliyor; "Vargit", "Döngeri", "Güzgülü' gibi. Adı ne olursa olsun, kır hayatına ayrı güzellik katan bu çiçek, sabahın ayazında, sabahın erken saatlerinde ve gün batarken size farklı görüntüler sunuyor.

Bu güzelliklere şahit olduğunuzda, Rize ilinde, doğa turizminin, deniz turizminden daha çok ilgi çekmesinin nedenini daha iyi anlıyorsunuz.

Kuş ve Yaban Hayatı Gözlemciliği

Fırtına Vadisi ve Kaçkar havzası çok çeşitli kuş ve kelebek türünü barındırmaktadır. Ayrıca pek çok kuş türünün de göç yolları üzerindedir.  Bu bakımdan kuş ve yaban hayatı gözlemciliği bölgede rağbet gören bir diğer turizm faaliyetidir. Birçok memeli ve yırtıcının yanında bölgeye has bir canlı olan huş tavuğu, sürmeli dağ bülbülü ve endemik sürüngen türleri gözlemcilerin ilgisini çeker.

Bölgenin, nadir görülen flora ve fauna örneklerini barındırması, sadece yürüyüş için değil, fotoğrafçılar, doğa bilimcileri ve gözlemcileri için de cazibe merkezi. 

Av turizmi

Fauna açısından da zengin olan Kaçkar Dağlarında kurt, ayı, yaban domuzu, tilki, yaban keçisi, geyik, çakal, vaşak gibi çeşitli hayvan türlerine rastlanmaktadır. Havzada tür çeşitliliği sayısı ortalamanın üzerindedir. 40 kadar olan memeli türünün yanında 140 çeşit kuş türü bulunuyor. Bunlar arasında, fundalık alanlarda yaşayan "Dağ tavuğu" sadece bu bölgeye özgü bir kuş.

Atmaca avcılığı da bölgede yaygın bir avcılık türüdür. Yakalanan atmacaların eğitildikten sonra bıldırcın vb. kuşların avlanmasında kullanılması, yöre kültüründe önemli bir yer tutar. Doğu Karadeniz’de yakışıklı, gururlu, asil bir atmacayı kolunda taşımak bir ayrıcalıktır. Aynı şekilde bıldırcın avı da yöre halkı arasında çok yaygındır. Fakat bunlar daha ziyade yöre halkına özgü av türüdür.

 

Hangi av hayvanının, hangi zamanda, ne kadarının avlanabileceğine dair kotalar her yıl İl Av Komisyonunca belirlenmektedir. 

 

Kaplıca turizmi

Ayder Yaylası, kaplıca turizmiyle de öne çıkmaktadır. 260 metre derinlikten çıkarak yüzeye ulaştığı için 50 derece su sıcaklığına sahip olan Ayder kaplıcası, romatizma, kireçlenme, egzama, sedef, solunum ve sindirim sistemi hastalıkları, sinir ve kas yorgunluğu gibi birçok rahatsızlığın tedavisi için önerilir. Bu kaplıcalarıyla Ayder, sağlık turizmi alanında da yöreye çok sayıda yerli ve yabancı turisti çekmektedir.

Kamp Karavan Turizmi:

Rize yaylaları, temiz hava ve güzel manzaraları nedeniyle kampçıların gözde yerlerinden biridir.  Kampçılar genelde çadır kampı yapmakla beraber karavanıyla gelip kamp kuranlar da var.

Bazı alanlarda güvenlik, yiyecek, tuvalet gibi sınırlı da olsa kolaylıklar sağlayan ücretli alanlar olsa da havzada, ücretsiz kamp da yapılabilecek birçok yer bulunmaktadır. Ancak açık alanlarda yapılan kamplarda, her an yabani hayvan riski olduğunu unutmamak lazım. Bu nedenle kampçılar genellikle yaylalara yakın yerleri tercih etmektedir.

 

Ne zaman gidilir

Gidiş amacınıza bağlı olarak değişmekle beraber, en uygun mevsim ağustos-Ekim ayları arasıdır. Yağışların görece az, güneşin bol olduğu mevsimde rahat, rahat gezebilirsiniz. Lakin özellikle yükseklerde havanın çok değişken olduğunu unutmamalısınız.

Fotoğrafçılar, vadide ve havzada her mevsim ayrı bir güzellik bulabilir. Yamaçların değişik renklere büründüğü, o hüzün dolu atmosferi yakalamak için, kasım-aralık aylarını beklemeleri gerekiyor.  

Ne alınır

Havzaya gelen turistlerin almayı tercih ettiği turistik eşyanın başında, bölgeye özgü giysiler geliyor. Her turist, mutlaka canlı renklerle bezeli, uçları madeni pullarla işlenmiş puşileri mutlaka başına bağlar fotoğraf çektirir. Kendileri için aldıkları gibi yakınlarına hediyelik olarak da alırlar. Bu yetmez, bir de değişik bağlama tarzlarını öğrenmeye çalışırlar.

Puşinin yanında, yöresel kıyafetler de turistlerin ilgisini çekiyor. Gelenlerin almadan dönmedikleri asıl hediyelik; "Rize bezi"dir. Az güneşli ve çok yağışlı iklim nedeniyle kendir vb. bitki lifleri, çok ince ve esnek olur. Bu liflerle üretilen iç çamaşırı ve gömlekler, emsal dokuma kumaşlara göre çok daha dayanıklı ve uzun ömürlü olmasının yanında özellikle çok sıcak günlerde, ferahlık hissi vermeleriyle ünlüdürler. Rize bezinden sadece giysi ürünleri değil; yatak örtüsü, yastık kılıfı, eşarp ve süs örtüsü gibi kullanımlar için tasarlanmış ürünler de dokunmaktadır.

Kadınların bellerine doladığı " Dolaylık", Rize bezinden yapılan, büzgülü, hakim yakalı, uzun kollu bluzlar, bir nevi önlük olan, kenarları işlemeli "Kokneç"; keten veya kadifeden yapılan, kollu, diz kapağı altına kadar uzanan "Köynek" denilen gömlekler, yöresel kadın giysileri arasında aranan turistik eşyalardır. Yörenin erkek kıyafetleri de revaçta. Gömlek, yelek, ceket, üstü bol, dizden aşağısı dar şalvardan oluşan erkek kıyafetlerinin yanında başa takılan, "Kudi" veya "Kukula" denen başlıklar, ayağa giyilen, "Çapula" da denilen çarıklar, ilgi gören erkek giysileri. Koyun yününden yapılan, doğadan esinlenerek uygulanan motifler ve renkler ile örülen yün çoraplar, bir başka ilgi odağıdır. Kullanılan motiflere bağlı olarak bu çoraplara; kiraz çiçeği, çiçek bahçesi, kırmızı lale, koçboynuzu, papatya vb. isimler verilir.

Rize bezi ve puşi gibi turistlerin almadan dönmedikleri bir başka ürün de çay ve Anzer balıdır. Çay, en makbul hediyeliktir. Her yerde, her keseye uygun bulunabilir. Anzer balı ise bulunması güçtür. Dünyaca ünlü Anzer Balı, küçük bir alanda üretilir. Anzer Yaylası, dünyada başka yerde bulunmayan flora örtüsüne sahiptir. Arıların, bazıları bölgeye özgü (Endemik) 90 kadar değişik kır çiçeğinden topladığı bu bala talep, pek çok hastalığa iyi geldiği için çok yüksek. Baktığınızda, her yerde Anzer Balı satılmaktadır. Ama üretimi çok sınırlı olan bu nadide balın, bu kadar kolay bulunması düşündürücüdür. Almak için, mutlaka güvenli yerleri tercih etmelisiniz. Üstelik Anzer Balı, İkizdere yöresine aittir. Bu bölgenin balı, Ayder Balı ve Karakovan Balı olarak bilinir. "Deli Bal", "Tutan Bal" da denilen da denilen ormangülü balı almamaya dikkat etmelisiniz. İlaç sektöründe kullanılan bu balın bir çay kaşığından fazla alınması, ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor.

Turistlerin ilgi gösterdiği bir başka hediyelik eşya seçeneği ağaç işi el ürünleridir. Bölgede pek çok ağaç çeşidi bulunur. Kalın ve sert olan ağaçlar oyulup işlenerek kap-kacak, kaşık, kepçe gibi mutfak ve ev eşyaları yapılır.  Çam, köknar, kavak gibi yumuşak ve kiraz gibi kolay işlenebilen ağaçlardan ise kupa, maket vb. hediyelik eşyalar alabilirsiniz. Aynı şekilde mısır koçanlarının yaprakları kullanılarak yapılan hasır oturak, iskemle örücülüğü de yörede gelişmiş el sanatları arasındadır.  

Turistik eşyaların arasında; güğüm, kazan, ibrik gibi bakır eşyaları da saymak gerekir. Bakır dövmeciliği gerek biçim gerek dövme sanatı açısından farklılık gösterir. Yöredeki bakır dövmeciliği, ince işçilik isteyen çekiç dövmeciliğine dayanır. Diğer yerlerdeki gibi iri ve seyrek darbeli değildir. Bu bakımdan değerli hediyelik eşyadır.

Bu İçeriği Paylaş

Benzer Yazılar: