Öğrenmenin Yeni Yolu
Eşim içerden seslendiğinde saat gece yarısını çoktan geçmişti. Bunu sık sık yapıyorum. Neredeyse bütün geceyi bilgisayar başında geçiriyorum. Bir arama motorundan bir başkasına atlarken zamanın nasıl da geçtiğini insan fark edemiyor. Buna rağmen ulaştığınız bilgilerin açtığı yeni ufuklar, mavi okyanuslara doğru yol almanızı sağlarken, uyanan yeni meraklarınız sizi yeni bilgilere doğru yelken açmaya zorluyor. Yeni çağın insanlığa sağladığı en büyük nimet; internet.
Bazılarına göre "Yazık, tüm zamanını internet başında geçiriyor" diye bir hayıflanma aracı iken bazılarına göre ise yeni çağda bilgiye en hızlı ve en geniş şekilde ulaşma aracı olarak addediliyor. Ya çocuklar! Çoğumuz "Çocuklarımız zamanının çoğunu bilgisayar başında geçiriyor" diye yazıklanırken, çok azımız, bilgisayar başında, ister internetteyken, isterse bir oyun programından binlerce bilgi topladığımızın, bunlara çok hızlı tepkiler verdiğimizin ayırdındayız. Bilgiye tek odaktan değil, çok değişik kaynaklardan ulaşmanın inanılmaz hazzını yaşıyor, karşılaştırmalar yapıyor sonunda istediğimiz konuda fikir sahibi oluyoruz. "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi" olunamayacağına inanan insanlar için bulunmaz nimet; internet
Önümüzde bizi bekleyen yepyeni bir dönem var. Tarım çağı, sanayi çağı, bilgi çağı derken şimdi bir "siber" devrinden söz ediyoruz. Tarım devrinden sanayi toplumuna geçmek 2 500 yıl aldı. Sanayi devrinden bilgi devrine geçmek 250 yıl sürdü. Bilgi toplumundan siber devrine geçmenin sinyallerini almaya başladık bile. Belki bir 30 yıl, belki daha yakın. Hiçbirimiz 2050 yılının nasıl olacağını kestiremiyoruz. Böyle olunca çok uzak gibi görünse de yeni bir çağın hemen yanı başımızda olduğunu hissediyor insan. Artık gazetelerde genetik biliminden değişik haberler günlük olaylar haline geldi. Nano teknolojideki ilerlemeler yeni ekonomi ve sanayisine yön veriyor. Ülkemiz 2023 vizyonuna "Nano teknoloji"yi alarak ileriye umutla hazırlanıyor.
Peki, toplum olarak bu yeni döneme hazır mıyız? Yeni dönemin gerektirdiği unsurların neler olacağı konusunda kaç araştırma yapılmış? Bu konuda ürettiğimiz politikalar var mı? Bazı kurumların ve siyasilerin demeçlerine bakarsak, evet bazı çalışmalar yapılmış. Genetik ve nano teknoloji üzerinde çalışan araştırma merkezlerinin kurulduğunu, bunların çalışmalar yaptığını söyleyebiliriz. Yıllık konferanslar düzenleyerek çeşitli kurumların, bilim adamlarının ve sanayimizin ileri gelenlerinin karşılıklı konuyu tartıştığı ortak platformlar oluşturuluyor. Yeterli mi peki? Son otuz yıldır her şeyi basit ve kolay gören bir toplumun düşüneni olarak bunların yeterli olmadığı görüşündeyim.
Çünkü yeni çağa hazırlanırken kendimizi değiştirmemiz gerekiyor. Hala daha çocuklarımızın başarılı olmalarını, okuyup "Mühendis" ya da "Doktor" olma başarısıyla ölçüyoruz. Geçenlerde NTV radyo’da Prof. Sedat Küçükay’ın sunduğu "NTV soruyor" programında işsizliğin gençler arasında % 40 düzeylerine ulaştığı, mühendisler arasında bile işsizliğin yaygın olduğu vurgulanıyordu. Eskiden işe başvuranları ayrıştırmak için "Lisan bilme " şartı ekliyorduk. Ama gençlerimiz lisan öğrendiler. Sonra "İki lisan bilen" istedik, gençlerimiz onu da öğrendi, ama hala işsiz gezen çok. Bunun yanında bir çok işyeri de açık kadrolarını doldurmak için ilan üzerine ilan veriyor. Çünkü artık sanayi devrinin gerektirdiği işgücü ile yeni dönemin gerektirdiği nitelikler farklı. Hala çocuklarımızı kendi bildiğimiz doğrulara göre yönlendirmeye çalışıyoruz. Üniversite üzerine üniversite açıyoruz, niteliğine aldırmadan. 2023 vizyonumuza uygun olarak ne kadar gencimizi hazırlıyoruz. Zamanını doldurduğuna inandığımız hangi öğrenim dallarının sayısını azaltıyor, ya da kapatıyoruz? İlerde buradan mezun olan gençlerimizin işsiz kalacağına aldırmadan hala bu kurumların öğrenimlerine devam etmesine göz yumduğumuzda işsiz ordusunun büyümesi vicdanımızı sızlatmıyor. Ya da görmezlikten geliyoruz. Çünkü tartışmıyoruz. Tartışmayan toplumlar politika üretemez.
Sadece eğitim kurumlarımızı düzenlemek değil tabii sıkıntımız bu yeni döneme hazırlanırken. Davranışlarımızın da değişmesi gerekiyor. Daha çok öğrenmeliyiz. Bu yeni çağa klasik öğrenme metotları ile hazırlanabileceğimizi düşünmüyorum. Öğrenmeyi bir toplum vizyonu haline getirmemiz lazım. Kurumlarımızı buna göre evrim geçirmeye yönlendirmek gerekiyor. Mesela eğitim: Fütüristler Derneği Başkanı Sn Ufuk Tarhan’ın TRT2’de bir söyleşisinde artık bilgisayar oyunlarının özel sektör tarafından da eğitim amacıyla kullanıldığından bahsetmişti. Buna örnek olarak da bir firmanın yeni işe aldığı gençleri eğitmek için oyun programlarından yararlandığından bahsetmişti. Konu Firma’nın kendi bilgi sistemlerinin hacker’lar karşısında nasıl güvence altına alınabileceğini anlatan bilgisayar oyunuyla sistem uzmanlarını çok daha etkin olarak eğittikleriydi.
Demek istediğim bizi önümüzde bekleyen yepyeni bir çağa sadece klasik öğrenme metodları ile ulaşmamız imkansız. Öğrenme kanallarını çeşitlendirmek gerekir. Toplum bilincinin bugünkü düzeye gelmesinde TV’nin büyük etkisi oldu. İnsanımız, gençlerimiz, çocuklarımız sadece kendisine dayatılanı değil, başka kaynaklardan da birçok şeyler öğrendi ve yeni bir bakış açısı kazandı. Ama şimdilerde soru TV’nin geleceği ne olacak? İnsanlar internet gibi bir araç varken artık haber veya film için internetten faydalanmayı daha kolay ve erişilebilir buluyor.
Bırakın, çocuklarımız, eşlerimiz, insanımız bilgisayar başında zaman geçirsin, internet başında daha fazla zaman harcasınlar. Korkmamız gereken onların bilgisayar başında zaman harcaması değil, bilgisayardan etkin bir öğrenme aracı olarak faydalanamamak olmalıdır.