PANDORA KUTUSU ve Yaydığı Kötülüklerden; UMUT

PANDORA KUTUSU ve Yaydığı Kötülüklerden; UMUT



PANDORA KUTUSU ve yaydığı kötülüklerden; UMUT

 

Umut ile ilgili güzel sözler söylenir. Siz de duymuşsunuzdur:

Umut, insanoğlunun bütün acılarının merhemidir.

Kalbinde umutla yürü, asla yalnız yürümeyeceksin.

Umut iyi bir şeydir, belki de en iyi şeydir ve iyi şeyler asla ölmez.

Umut gidince, yaşama zevki de gider.

Neyse ki yarın var; umutların en sevdiği gün.

Ama aksini söyleyen güzel sözler de duymuşsunuzdur.

Ah o umut! Hiç sönmeyen, ama gerçekleşmeyen umut

Tehlike büyüdükçe, umut da büyür.

Gerçekleşmeyen umutlar, insanı perişan eder.

İnsana yapılacak en büyük kötülük; onu bir umudun içine hapsetmektir.

Hangisine kulak vereceğiz? Önce, umuda dair mitolojik bir hikaye:

Promethus

Prometheus, Antik Yunan Mitolojisinde, Gök ve yer tanrılarının oğulları olan Titanlardandır. Titanlar, Olympos tanrılarından önceki altın çağda dünyayı yönetmişlerdi. Dolayısıyla kadim zamanların yarı tanrı ırklarındandır. Prometheus; Olympos tanrılarının dünyanın yönetimini ellerine almasından sonra, Titanların isyanı sırasında, tarafsızlığını koruyarak başkaldırmamış, bu nedenle Olympos'un baş tanrısı Zeus'un gözüne girmişti. Zeus da onu Olympos'taki ölümsüzlerin arasına almıştı.

Oysa Prometheus; Zeus ve diğer Olympos tanrılarına karşı kin besliyordu. Onun asıl amacı dedelerinin öcünü almaktı. Öte yandan Zeus, insanlara eziyet çektiriyor, şimşekler yağdırarak onları tehdit ediyor, yiyeceklerini toprağın altına saklayarak onları çalışmaya mahkûm ediyordu. Sahip olduğu güç ve kudretle insanlarda korku yaratmış, onları kendine itaate zorlamış; bilgeliği ve uygarlığı temsil eden "Ateş"ten mahrum bırakmıştı. İntikam peşinde olan Prometheus, insanların acizliğine acıyordu.

Olympos tanrılarının kuvvet ve kudretine karşılık, Prometheus kurnaz ve zeki biriydi. Planlar yaparak, zanaatkârların tanrısı Hephaistos'un demir tavlamak için yaktığı ocağından ateşi gizlice çaldı ve insanlara armağan etti. Böylelikle insanlar fikren gelişecek, olayları sorgulayacak,  uygarlığın kurulması için gerekli olan bilgiye ulaşacaktı. İnsanlar, bilgisizliğinden dolayı üretmiş olduğu dogmalarla mücadele ederek, kendi ürettiği zehri bertaraf ederek korkularını yenecek ve tanrıların buyruğundan kurtulacak, özgürlüğüne kavuşacaktı.

Zeus, insanların artık ateşe sahip olduğunu öğrendiğinde; ateşi çalarak kendisini aldattığı için Prometheus'a çok sinirlenir. Ne yapacağını bilemez halde oradan oraya koşar, sağa sola yıldırımlar fırlatır. Olympos tanrılarına; "İnsanlar ateşe sahip oldukları için şimdi seviniyorlar. Ama bu insanların felaketi olacak! İnsanlara ateşin karşılığı olarak öyle kötülükler vereceğim ki kendi yok oluşlarını, mutlulukla karşılayacaklar.” diyerek öfkesini dile getirir. 

İlk cezayı Prometheus'a verir. Onu, o zamanlar kimsenin yaşamadığı Kafkas Dağlarında zincire vurdurur. Yanına da bir kartal bırakır. Bu kartal her gün Prometheus'un ciğerini yiyerek ona işkence edecektir. Her seferinde Prometheus'un ciğeri tekrar oluşacak, bu eziyet böyle sürüp gidecekti. Prometheus'un çektiği acının tarifi imkânsızdı. İnsanlık tarihinin bu en büyük ve en acımasız cezası, insanlara ibret olacaktı. Akıllı ve zeki Prometheus, hiçbir zaman bu eziyetin sona ereceğini umut etmeden, yaşadığı acıya dayanarak cezasını çekmesini bildi.

Pandora

Zeus, insanlara kızgınlığı ve öfkesinin cezası olarak göndereceği belanın, aynı zamanda onların sevip okşamaya doyamayacağı güzellikte bir bela olması için, zanaatkârların tanrısı Hephaistos’u görevlendirdi. Ondan; toprak ve su ile tanrıçalara benzeyen bir genç kız yaratmasını istedi. Diğer tanrıları da devreye sokarak onlara bu yaratıya değişik özellikler katmalarını söyledi.  Athena ona akıl ve kurnazlık kattı, el işleri öğretti. Aphrodit, güzellik ve cazibe katarak giydirip süsledi. Apollon baştan çıkarıcı tatlı dil, güzel ses ve çekicilik verdi, çiçekler ve takılarla bezedi. Tanrıların hepsinden daha akıllı olan, hilekârların ve hırsızların tanrısı Hermes;  içini fesatlık, kötülük, yalan, dolan ile doldurdu. Bununla yetinmeyerek bu yaratıyı; tembel ama yoksulluğa tahammülü olmayan, hep bolluğu özleyen, asalak, elinden kötülükten başka bir şey gelmeyen, söz dinlemeyen, dik kafalı kusurlarla donattı.

Zeus, ortaya çıkan eseri ve tanrıların verdiği özellikleri çok beğendi ve ilave olarak bir de bu eşsiz güzellikteki yaratıya "Merak" kusurunu ekledi. Adını da "Bütün tanrıların armağanı" anlamına gelen "Pandora"  koydu. Zeus, aynı zamanda yeraltı ve yerüstü dünyası arasında haber taşıyan Hermes’ten onu, Prometheus’un kardeşi Epimetheus'a hediye etmesini istedi.  Daha önce Prometheus’un "Tanrılardan hiçbir hediye kabul etmemesi" için uyardığı kardeşi Epimetheus, Pandora'nın büyüleyici güzelliği karşısında hiçbir şey düşünemez ve Pandora’yı kabul ederek onunla evlenir. Zeus’un, artık insanlıktan intikam alma zamanı gelmiştir.

Hermes'i çağırarak ona bir kutu verir. Bazı kaynaklara göre küp olan bu gösterişli kutuyu,  düğün hediyesi olarak Pandora'ya götürmesini ister. Hermes'e; hediyeyi Pandora'ya verirken bu kutuyu açmaması gerektiğini söylemesini sıkı, sıkı tembihler. Hermes kutuyu Pandora'ya verir ve Zeus'un dediklerini tembihler. Bu uyarı üzerine Pandora, kutunun içindekileri merak etmeye başlar. Sonunda kutudaki gizeme duyduğu merakına yenilir ve baştan çıkarıcı güzellikteki kutuyu açar. “Kutunun kapağını açar açmaz içindekiler etrafa saçılır. Kutunun içinde sadece kötülükler vardır. Ölüm, öfke, yalan, iftira, şiddet, hastalıklar, salgınlar, açlık, haset, kıskançlık gibi bütün kötülükler dünyaya yayılır.

Pandora yanlış bir şey yaptığını fark ederek hemen kutuyu kapatmaya çalışır, ama artık çok geçtir. Kutunun içindeki kötülükler dünyaya saçılmış, içerde sadece umut kalmıştır. Zeus’un bir kötülük olarak kutuya soktuğu umut dışarı çıkamamış, etrafa saçılamamış, insanın içinde kalmıştır. O günden bugüne, maddi dünyaya ait olmayan umut, insanların içinde sürüp gitmektedir.

Tarihin en eski öykülerinden biri olan "Pandora'nın Kutusu" miti,  çıktığından bu yana çok tartışılmıştır. Antik Yunandaki erkek egemen kültürün bir ürünü olan bu mit, başından sonuna kadar kadın düşmanlığının bir simgesi olmuş, kültürlere; "İnsanların, kadınların merakı yüzünden eziyet çektiği" yanılgısını yaymıştır. Ancak aynı hikâyeden farklı sonuçlar çıkaran görüşler de vardır.

Her şey kendi zıttı ile iç içedir. Kutunun açılması ile o zamanlar iyi olduğu düşünülen dünyaya zıtlıkların yayılmasıyla, dünyada bütünlük ve denge sağlanmıştır. Bunu sağlayan Pandora olmuştur. Pandora aynı zamanda özgür iradeyi simgeler. Pandora’nın Kutusu, erkek ile kadının birbirini tamamlamasının bir simgesidir. Pandora bir tamlayandır. Kadın olmadan erkeğin bir anlamı yoktur. .

Umut

Kadından sonra öykünün en çok tartışılan konusu "Umut" olmuştur. Bazı dinlerde umut bir erdemdir ve tersi, yani umutsuzluk; Tanrı'ya karşı bir isyan olarak tanımlanmıştır. Özellikle tek tanrılı dinlerde inanç, umut kavramıyla iç içedir. Tanrının kullarından her zaman ahiretin umut edilmesi beklenir. Kişi hiçbir zaman Tanrı'dan umudunu kesmemelidir.

Umudun iyi, kötü olduğu düşünürler tarafından da çok tartışılmıştır. Zeus, öteki kötülüklerden fazlasıyla eziyet çeken insanın, yaşamı kestirip atmamasını, Prometheus'un ciğerinin her defasında yenilenmesi gibi, sürekli eziyet çekmesini istemişti. "Umut"un, kutunun içinde kalması, onun iyi olduğu anlamına gelmez. Zeus o kutuyu insanlığa ceza olsun diye göndermiştir. Umudu da bilerek ve isteyerek Pandora’nın kutusunun içinde bırakmıştır. Çünkü umut, insanlara bir cezadır. İnsanın sağlıklı düşünmesini engeller. İnsan zihni için tehlikeli bir tuzaktır. İnsanı yaşadığı andan alıp geleceğe savuran bir zehirdir. İnsanın en kıymetli varlığı, "Zaman"ını çalar.

Pandora Kutusu’nun bu hikâyesi, insan zihniyle ilgili en büyük açmazlardan, paradokslardan biridir. İnsan; hem Pandora’nın kutusunda kötülük olduğuna inanmakta, hem umut adlı kötülüğün kutunun içinde kaldığına sevinmekte, hem de umut ederek yaşamaktadır. Zeus kazanmış, insan türü kaybetmiştir. İnsanları kör yapmıştır. Bütün insanlar, kutunun içindeki "Umut"u merak etmekte, onun peşinden koşmakta ama hiçbiri onu görememektedir.

Bazı filozoflara göre kötülüğü sonlandırmanın tek yolu, tıpkı Prometheus gibi, umut etmemektir. Zeus’un cezası, insan umut etmediği zaman bitecektir. “Umutsuzluk”; yaşadığı anı ve şartlarını değerlendirerek yaşamasına; acısını bilerek ve isteyerek çekmesine, doğru bildiği yoldan ayrılmamasına ve Zeus’un zulmüne boyun eğmemesine neden olacaktır.

Umut içimize akan bir zehirse, umuda kapılmamak, umut sahibi olmamak, umutsuzluk da bir panzehir midir? Umudu insanın düşmanı; umutsuzluğu ise dostu sayan düşünürlerin sayısı hiç de az değildir. Onlara göre insan umut etmeyi, beklenti içine girmeyi bıraktığı an; umut etmekten dolayı çektiği acıyı, ıstırabı, zaman kaybını da bitirecektir. Zeus’un insanlığa gönderdiği cezayı bitirmenin tek yolu umut etmemek, gelecekte değil, içinde bulunduğumuz anda yaşamaktır.

Nitekim filozof Nietzsche, umudu; "İnsanı boş bir beklenti içine sokarak çekilen eziyeti uzattığı" için en büyük kötülükler arasında sıralar. İnsan mutluluk beklentisi ile içinde umudu sürekli besler. Filozoflar arasında benim en çok benimsediğim görüş ise Filozof Erich Fromm'un görüşünden kaynaklanmaktadır. Ona göre umudun doğası çoğu kez yanlış anlaşılmaktadır. Umut, kendi içinde çelişkilidir. Ne edilgin bekleyiştir, ne de gerçekleşmesi olanaksız koşulların gerçekçi olmayan bir şekilde zorlanmasıdır.

Umudun nesnesi; mutlaka günahlardan arınma, cennete gitme, bir sıkıntıdan kurtulma, sevgiliye kavuşma değildir. Bu tür beklentiler, umut etmek anlamını taşıyabilir ama beklentilerde edilgenlik varsa ve umut; el etek çekmenin, teslimiyetçiliğin bir bahanesi oluyorsa, buna "Umut" diyemeyiz. Bunun adı "Kadercilik"tir.

Fromm'a göre umut etmek; istemek, istekleri gerçekleştirmek için yeni yollar bulmak ve vaz geçmemektir. Böyle davranabildiğimizde; gerçek yaşamda karşılaşılan güçlüklerle baş etmede, olumsuz koşulları iyileştirmede ve arzularımızı gerçek kılmada, umutlu olmak çok önemlidir. Umut edenler, yeni yaşamın tüm belirtilerini görür, bundan sevinç duyarlar.

Nitekim "Umudun, çekilen eziyeti uzattığı"nı söyleyen Nietzsche; aynı zamanda "İnsanların umutsuz yaşayamayacağını da belirtmektedir.  Hayattaki zorluklarla başa çıkmaya gücü kalmamış, ya da cesaret edemeyerek üzülmemek için umut etmek istemeyenlerin bile daha az üzüleceklerini umarak yine belli bir beklenti ve umut içine girdiklerini söyleyen Nietzsche insanlara; "Umut olmasaydı, nasıl katlanacaktınız yaşama?" diye sorar. Arkasından "Ne kavranılamaz olanın içinde bir yuva bulabilirdiniz kendinize, ne de aklın almadığının içine girebilirdiniz." diye ilave eder.

Umut kör bir inanç değildir. Umuda daha gerçekçi yaklaşan düşünürlerden Charles, Richard Snyder; umut edilene ulaşmak için öncelikle ona ulaşma yollarını düşünmek, farklı yolları dikkate alarak harekete geçmek gerektiğini söylemektedir. Ona göre umut; insanı harekete geçiren, enerjisini ateşleyen bir kıvılcımdır. Birçok kişi, umut kavramını, işlerin iyiye gideceği konusunda baskın düşünce olan "İyimserlikle" karıştırmaktadır. Umut iyimserlikten farklıdır. Umut, akıl gözü ile daha iyi bir geleceğe ait yollar görebildiğimizde duyumsayacağımız bir duygu olmalıdır. Böyle olunca başarıya giden yol boyunca, belirli engelleri ve tuzakları görür, onlarla mücadele eder, engelleri aşabilmemiz için cesaretleniriz.

Umudunuz hiç sönmesin…

Bir başka yazımda buluşmak üzere…

 

 

 

Bu İçeriği Paylaş

Benzer Yazılar: