Uluslararası Kongreler
AB’ye girme eşiğindeki ülkemiz, bence geleceği en parlak ülkelerdendir. Gelecek için zaman kaybetmeden bir şeyler yapmak gerek. Öncelikle ülkemizi marka haline getirecek bir vizyon geliştirmeliyiz. Yani ülkemizi karakterize eden unsurları saptayıp, modern dünyada bunlardan hangisinin öne çıkarılabileceğini belirleyip, dünyaca tanınmasını sağlayacak bir “Türkiye” imajı yaratmalıyız. Sonra bu imajı dünya çapında yaygınlaştırmalıyız. Bunun yöntemleri bu konunun uzmanlarına ait.
Çağımız bilgi çağı. Değişik ülkelerden, çeşitli insanlar, farklı ortamlarda bir araya gelerek tartışıyor, kararlar alıyor. Bence Türkiye’nın vizyonlarından birisi de “Uluslararası kongre merkezi” olmalıdır. Uluslararası kongreler, günlük yaşamın ve iş hayatının hızlı akışından sıyrılıp; bilgilerinizi yenilemenizi, yeni gelişmeleri öğrenerek kendinizi tazelemenizi sağlıyor. Genelde bu programlarda bir de dinlence-eğlence, turistik amaç vardır. Programa katılan, değişik ülkelere mensup kişilere, 1-2 gün o ülkeyi ve yöreyi keşfetmelerini sağlayacak organizasyonlar yapılır. Bu nedenle uluslararası kongre, konferans vb toplantılar, o kentin tanıtımı için fırsattır.
Bu tip kongrelere katılan kişiler, genel olarak kültür düzeyi yüksek, birikimli, kendi alanlarında kariyer sahibi, yazıp çizebilen, dolayısıyla bilgiyi çevrelerine yayma potansiyeline sahip kişilerdir. Hal böyle olunca Türkiye'nin bir uluslararası kongre merkezi olma vizyonu, uluslararası arenada tanınması için büyük bir fırsat yaratacaktır. Bu da Türkiye ekonomisine dış politikada itibar, turizm, ihracat, iş ilişkileri, yeni yatırımlar, istihdam potansiyeli olarak geri dönecektir.
Nitekim bu vizyonla yola çıkan Türkiye yöneticileri 2015 Ağustos ayında Davos’a çıkartma yaparak burayı incelemiş ve Uludağ’da yeni bir Davos yaratılabileceğine inanarak işe koyulmuşlardır. Bunun ilk işareti olarak Uludağ’ın altyapısı; Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nden Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi. Bursa Büyükşehir Belediyesi, hemen arkasından Uludağ’a rekreasyon alanları, spor tesisleri, günlük tesisler, sosyal alanlar, otopark ve yeni bir teleferik yapacağını açıkladı.
Uludağ’da yeni bir Davos yaratma fikri gerçekleşebilir mi, bilemiyorum. Bildiğim, bunun çok zorlu bir hedef olduğudur. Böyle bir şeyin gerçekleşmesi için yarını değil, en erken 2023 yılını hedef almak, bu arada geçecek zamanı çok iyi analiz ederek, planlayarak, bütün kurumlarla, hep birlikte yılmadan gerçekleştirmeye çalışmak gerektiğidir. Çünkü Davos bir kültürün eseridir ve kültür ancak yılların birikimi ile ortaya çıkar. Bu fikri ortaya cesaretle koyanları takdir ediyorum. Büyük projeler önce hayal etmekle başlar. Buna gerçekten gönülden inanıyorsak Davos'tan önce Türkiye'nin birçok uluslararası kongre veya konferansa ev sahipliği yapabilecek düzeye ulaşması gerekir.
2007 yılında Bursa, kongre turizmi merkezi olma yolunda çok önemli bir adım attı. Cumhuriyet tarihimizin önemli sanayi yatırımlarından biri olan Merinos Fabrikası’nın olduğu yerde çok modern ve büyük kapasiteli bir kongre ve kültür merkezi inşa etme kararı aldı. İstanbul’daki AKM alanının 5-6 katı büyüklüğünde planlanan Merinos Kültür ve Kongre Merkezi içinde 1800 kişilik konser salonu, 800 kişilik konferans-konser-gösteri salonu, 300 kişilik senfoni orkestra salonu, 1000 kişilik balo salonu olacak, bunun yanında sergi alanları, kafeterya v.b.hizmet birimleri yer alacak. Böyle bir tesise sahip olduktan sonra "Dünya Sağlık Sorunları Zirvesi", "Dünya Sosyal Platformlar Zirvesi", "Yoksuluğun Yokedilişi", "Dünya İnsan Kaynakları Zirvesi", "Dünya Genetik Kongresi", gibi insanlığın geleceğini ilgilendiren toplantıların Türkiye’de düzenlemesini sağlayabiliriz. Nasıl İznik, MS 575 yılında toplanan Hristiyan âleminin en büyük forumunda alınan kararlarla İncil’e son halinin verilmesiyle tarihte yerini almışsa, belki Türkiye da 2025 yılında “Genetik Biliminin İnsan Kaynakları Alanında Uygulanması”nı öngören bir kongre ile tarihte kendine bir yer bulabilecektir.
Böyle bir vizyonun gerçekleşmesi için zamana ihtiyacımız olduğunu ısrarla vurguluyorum. Çünkü bu organizasyonlar için iş, sadece tesisleri yapmak, para harcamakla bitmiyor. Zaten böyle olmasa, dünyada yüzlerce Davos veya uluslararası kongre merkezi olurdu. Ama bu organizasyonların bir de mutfak kısmı var. Önce böyle bir vizyonun gerçekleşebilmesi için elzem olan asgari fiziki gereksinimlere bakalım.
- Enaz 1200 kişinin toplanabileceği bir kongre merkezi. Bu merkezde;
- Aynı anda, en az 8 paralel oturumun yürütülebileceği, tam donanımlı 50-200 kişilik salonlar,
- Gelen önemli politikacıları, dinleyicileri, guruları ağırlayabilecek VIP salonları,
- Dünyanın her köşesiyle anında ve rahat iletişim kurabilecek iletişim ve basın salonları,
- Simültane tercüme yapmak için tercüme odaları, ekipmanı, görsel-işitsel teçhizat,
- Çoğaltma ve dokümantasyon hizmetleri, internet odaları ve bağlantıları
- Aynı anda 1200 kişiye yemek yedirebilecek, eğitimli, orta düzeyde lisan bilen elemanlarla servis verebilecek bir veya iki restoran,
- En az 100 standın sergilenmesine elverişli sergi alanları
- Aralarda 1 200 kişiye kahve-çay hizmeti verebilecek, aynı zamanda insanların gruplar halinde sohbet etmesine imkan verecek fuaye
- Kongre veya konferansa katılan 1200 kişinin konaklaması için en az 5 yıldızlı oteller (Bu konuda yöresel imkânlar desteklenmeli.) Bu otellerde insan yetiştirme, şehircilik ve hizmet anlayışımızda da esaslı değişiklikler yapmamızı gerektirmektedir.)
- İnsalarımız; yerli, yabancı, ulusal ve uluslar arası kültürleri özümsemeli, gençlerimizi bu şekilde yetiştirmeliyiz. (Anadolu kültüründe var olduğu için bu konuda çok zorlanmayacağımıza inanıyorum, yeter ki yeni nesilleri bu anlayışla yetiştirelim)
- Şehir, çeşitli sanat olaylarının, sergi ve konser etkinliklerinin düzenlenebileceği bir potansiyele sahip olmalı, kent halkının önemli bir kısmının bu faaliyetlere katılmaktan zevk duyacağı, destekleyeceği, estetik zevki olan hemşerilere sahip olmalıdır.
- Çiçeklerle ve değişik ağaçlarla bezenmiş büyük park alanlarımız olmalı. Bu alanlarda çeşitli heykel ve seramik sanatlarından örnekler sergileyebilmeliyiz. İnsanımız bu alanlarda sergilenen heykel ve sanat eserlerine alışık ve hoşgörülü olmalı.
- Kendi kültürümüzün olduğu kadar diğer kültürlerin de damak zevkine hitap edebilecek restoran, bar kafe vb. yerlerimiz olmalı, buralarda uluslararası kişilere servis yapabilecek, değişik kültürlere duyarlı, en az orta düzeyde lisan bilen, temiz giyimli, duyarlı elemanlara sahip olmalıyız.
- Minibüs, dolmuş kargaşasından kurtulmuş, metrosuyla, taksi ve toplu taşımayla ulaşım problemini çözmüş, sinyalizasyonu eşgüdümlü, rahatlamış bir trafik altyapısı olmalıdır.
- Suç oranını uygar ülkeler düzeyine indirgemiş, trafik lambalarında duygu sömürüsü ile mendil satan çocukların, dilencilerin olmadığı, agresif, sinirli, kavgacı insanlar yerine temiz, güler yüzlü insanların yaşadığı; çocuklarına çağdaş yaşama alanları sağlamış bir Türkiye yaratmalıyız.
- Türkiye ve çevresindeki tarihi yerleri, zenginlikleri anlatacak müzelerimiz olmalı. Sadece ana eserler değil, çevre zenginlikleri de düşünülmelidir. Örneğin, Bursa ve çevresi kadar İznik, Belenören, Keles, Orhaneli, Gölyazı, Gemlik, Orhangazi, vb tüm çevredeki tarihi dokuyu tarayarak Osmanlı, Bizans, Roma, antik çağı betimleyecek eserleri ortaya çıkarılmalıyız. Anadolu medeniyetinin kalıntılarını onararak sergilenir hale getirmeliyiz. Osmanlı başkenti olduğumuz kadar, din turizmi potansiyelimizin de bulunduğunu unutmamalıyız. Bölgemizde Bizans ve Roma imparatorluğu dönemlerinde yaşamış ünlüleri cesurca öne çıkarabilmeliyiz. (Örneğin Augustos ve Kleopatra döneminin ünlü kahini Gavros)
- Başta kaplıca, ılıca vb şifalı sularımızla sağlık turizmine önem vermeliyiz. Bunu yaparken eski Roma’da sağlık tanrısı Knephium’un burada yaşadığını iyi anlatmalıyız. Bir dönemler Romalı’ların tatil yeri olarak kullandığı bu yerlerde bu tarihi atmosferi yaratmak hiç de zor olmasa gerek.
Gördüğünüz gibi Türkiye eğer “Davos olma” arzusunu gerçekleştirmek istiyorsa bundan önce uluslar arası bir kongre merkezi haline gelmesi gerekir. Ancak bu vizyonun kısa veya orta vadede gerçekleşebileceğini düşünerek yola çıkmak büyük hayal kırıklıklarına neden olacaktır. Çünkü sadece tesis ve organizasyon yetmemektedir. Şehircilik, yetişmiş insan, sanat, tarih, kültür, konaklama, beslenme, sosyal ve ekonomik doku da daha ilk başta stratejik olarak dikkate alınmalı ve planlanmalıdır.